Yönetim değişmedikçe nafile!

Bazı sabahlar insan yatağından kalkmak istemez. Yorganı kafasına çeker, “Bugün de bitse…” der.

İşte Türkiye ekonomisi de o modda ama ne yorganı var ne de gidecek bir yeri... Sürekli “iyileşme sürecindeyiz” diyen doktorların başucunda beklediği, ateşi bir türlü 39 derecenin altına düşmeyen bir hasta gibi…

***

Önümüze bir röntgen filmi koyuyorlar. Üzerinde cilalanmış göstergeler… “Politika faizi enflasyonu dizginleyecek”, “İhracatımız artıyor”, “Büyümemiz hayvan gibi”…

İyi de bunlar hastanın kan değerleri değil, makyajı… Oysa hastalığı adı; Kronik Güven Kaybı…

***

Bence literatürde “babana bile güvenme” sözünün ekonomik maliyetini hesaplayan bir formül olmalı. Nitekim Türk halkı yıllardır ödediğine göre teori değil gerçek olarak tanınmalı.

Uzatmadan söyleyeyim. Hastalık belli… Bu hastalıktan kurtulmanın tek ilacı var. O da mevcut yönetimin yönetmemesi! Zaman kaybı gerisi…

***

Yıllardır vay efendim “Yabancı yatırımcıyı çekeceğiz” yok efendim “Cazibe merkezi olacağız” aynı bayat nakaratlar iyi güzel de… Hangi yatırımcıyı?

Fabrika kuracak, istihdam yaratacak, bu ülkeye inanıp en az 10 yıl kalacak olanı mı, yoksa yüksek faizi görüp parasını üç aylığına park eden, en ufak bir sarsıntıda ilk uçakla kaçacak olanı mı?

***

Sermaye aptal değildir. Ama korkaktır. Kural hakimiyetinin olmadığı, bir gece yarısı kararnamesiyle vergi oranlarının değiştiği, Merkez Bankası’nın kendi enflasyon hedefini 15 yıldır tutturamadığı bir yere gelmez.

Gelirse de amacı “ortak olmak” değil, “masadan en hızlı kim kalkacak” oyununu oynamaktır.

***

Yabancı yatırımcı yüzümüze bakmamasını anlarım da… Bu güvensizlik sarmalı o hale geldi ki sadece uluslararası sermayeyi değil, bizzat kendi vatandaşını da sistemin dışına itiyor.

Kimse Türk Lirası’nın değerini koruyacağına inanmadığı için dövize, altına, hatta konut alamıyorsa arsaya sığınıyor.

Hepsinden geçtim, cep telefonu diye bir yatırım kalemi olur mu? Bizzat şahidim… Oldu!

***

“Güven” başlı başına bir maliyettir. Güvenin olmadığı yerde her anlaşma için avukat, her söz için noterden senet, her adım için bankadan teminat mektubu gerekir.

Hadi bunları normal olarak görelim. Bu işin bir de kendini garantiye alma kalemi var. Çok paraları varsa yancıkta, paranın tamamını tutmuyorlar Türkiye’deki bankalarda…

***

Bu durum ekonominin damarlarını tıkayan bir kolesterolü arşa çıkartıyor. Ekonomi yavaşlıyor, verimlilik düşüyor. Hastanın ateşi faiz ilacıyla belki bir süreliğine 38.5’a düşürürsün de… Asıl enfeksiyon, yani adalet ve öngörülebilirlik eksikliği tedavi edilmedikçe, o ateş ilk fırsatta yeniden yükselir.

Maalesef Türkiye’de tedavi reçetesinin Merkez Bankası’nda değil, adliye saraylarında yazılması gerekir!

SON DAKİKA HABERLERİ

Murat Muratoğlu Diğer Yazıları