Nereye sığınak!
İsrail’in İran’a saldırmasının ardından bizim açımızdan ders almamız gereken ama pek konuşulmayan bir konu ortaya çıktı: Sığınak.
İsrail, İran’ın her füze saldırısında vatandaşlarına “sığınaklara girin” uyarısı yaptı. Sığınaklara koşanlar, ne kadar yıkıcı olursa olsun bombalardan kurtuldu. Can kaybı, İran’dakine oranla daha düşük kaldı.
İran’da ise “sığınak” yapılmadığı için İsrail saldırılarından korunmaları için halka “Metro istasyonlarına sığınmaları” tavsiye edildi. Hatta Tahran Belediyesi “Maalesef şehrimizde sığınak yok” açıklaması bile yaptı. İsrail’de olup da İran’da olmayan sığınaklar, iki ülkenin bu konuda ayrı dünyalarda olduğunu gösteriyor.
Peki Türkiye’de, özellikle de 16.5 milyon kişinin yaşadığı İstanbul’da yeterince sığınak var mı?
Yok, varsa da (doğma büyüme 59 yıllık İstanbullu olarak) ben bilmiyorum. Ya da bu konuda yeterince bilgilendirme yapılmamış durumda. Tablo, İran’dakinden farklı değil.
Afet toplanma alanlarının bir kısmının imara açılıp üzerine AVM yapılmasına benzer bir vurdumduymazlık var.
Bazı konutların bodrum katları, kağıt üstünde “sığınak” olarak görünse de bunların büyük kısmı daireye çevrilip satılmış, kiraya verilmiş ya da apartman sakinlerinin eski eşyalarını koyduğu depolara dönüştürülmüş durumda.
Kentsel dönüşüm yapılırken sığınak meselesi de göz önünde bulundurulmalı.
Bakalım, yetkililer ne diyecek!
Çok para, az hizmet
Deve yüküyle para verip kaplumbağa hızında internet kullanıyoruz desem yanlış olmaz…
İnternet hızı verilerini derleyen Speedtest’in verileri ortada.
En hızlı mobil internet Katar’da. İndirme hızı saniyede 521 megabit.
Sabit internette ise Singapur 368 megabit ile zirvede.
Türkiye mobil internette 70 megabit hızla 59’uncu, sabit internette ise 55 megabit hızla 99’uncu sırada yer alabildi. Üstelik bu hızlar ortalama…
Siz de Speedtest isimli internet sitesi veya uygulamasıyla kullandığınız internet hizmetinin hızını ölçebilirsiniz.
Verdiğiniz paranın, aldığınız hizmete değip değmediğini görebilirsiniz.
Önce dinle, sonra yargıla
Ayaklı tarih” denilen ve 2006’da vefat eden tarihçi Cemal Kutay “Atatürk bugün olsaydı” kitabında Atatürk’le ilgili ilginç bir anıya yer vermişti. Farklı versiyonlarını başka kitaplarda da okuduğum bu anı, son yıllarda 13-14 yaşındaki çocuklara ve 80 yaşındaki insanlara cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla işlem yapıldığı hatırlanarak okunmalı. Anı özetle şöyle:
1924 Anayasasına göre, cumhurbaşkanının izni olmadan “cumhurbaşkanına hakaret” davası açılamazdı. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Atatürk’e geldi ve elindeki dosyayı işaret ederek:
“Antalya’da bir köylü size hakaret etmiş. Savcılık dava için izninizi istiyor” dedi ve ardından şu açıklamayı yaptı:
- Fabrikasyon imali 5 kuruşa olan Köylü sigarası, tütün ve sigara kağıdı halinde olursa üç kuruş... Köylü, aldığı paketin içinde sigara kağıdı bulamayınca gazeteden kestiği kağıda sarmış, çakmağı yakınca gazete kağıdı alev almış, dudağı yanmış ve adınızı söyleyerek, “O köşkünde hazır sigarayı içiyor. Ben parasını verdiğim pakette sigara kağıdı bulamıyorum” demiş ve sözlerini şahsınıza hakaretle tamamlamış.
Atatürk gülmüş:
“Anlaşılan beni padişah sanmış. Trablusgarp Harbi’nde ben de bulduğum tütünü gazete kağıdına sararak içmiştim, bıyıklarım yanmıştı. Acımdan, hiç sigara içmeyen devrin padişahı Sultan Reşad’a küfretmiştim. Köylü haklı… Sen onu mahkemeye vereceğin yerde, aldığı paketin içinde sigara kağıdı bulunmasını temin et, adresini de (genel sekreteri Hasan Rıza) Soyak’a bırak, özür dilesinler ve bir koli içtiği tütün paketinden göndersinler. Yalnız dikkat etsinler: Paketler sigara kağıtsız olmasın!”
Haftanın 3 günü bu köşedeyim. Keyifli okumalar...