Olmayan şeyin cezası olur mu?
Türkiye’de her gün “Bu kadar da olur mu?” dedirten fıkra gibi gariplikler yaşıyoruz. İşte onlardan biri…
Kayıtlı olduğunuz aile hekimine hiç gitmezseniz o hekimin maaşından kesinti yapılacağını biliyor musunuz?
Olur mu öyle şey demeyin…
AKP yaparsa olur…
Sağlık Bakanlığı geçen yıl aile hekimlerinin tüm itirazlarına rağmen bir yönetmelik yayınladı. Yönetmeliğe göre, son 6 ayda aile hekimlerine muayene olmaya gitmeyen kayıtlı hastalar için hekimlerin maaşından kesinti yapıldı. Hekimler gelir kaybına uğradı.
Tepkiler üzerine 6 aylık süre 1 yıla çıkarıldı.
Pek değişen bir şey olmadı.
1 yıl içinde aile hekimine hiç gitmezseniz maaşlarında kesinti olacak.
Gariplik de burada…
Herkes bir aile hekimine bağlı ancak isteyen, istediği sağlık kuruluşundan hizmet alma hakkına sahip…
Yani aile hekimine gitmek zorunda değil.
Parası olan en lüks hastaneye gidebilir.
Ayrıca insan 1 yıl içinde hiç hasta olmayabilir, doktora gitme ihtiyacı duymayabilir de…
Bunun cezasını neden aile hekimi çeksin.
Kişinin aile hekimime gitmemesi nedeniyle, hekimin ve hemşirenin maaşından kesinti yapılması mantığa aykırı değil mi?
Madem öyle Meclis’e gelmeyen vekillerin maaşından da kesinti yapılsın…
Taklit ürün sektör olmuş
80’li yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde
okurken Laleli semtinden geçerdim.
O tarihlerde Laleli, ucuz tekstil ürünleri almak için Doğu bloğu ülkelerinden gelenlerle dolup taşardı.
“Bavul turizmi” lafı da o zaman çıkmıştı.
Laleli’den bavulunu tekstille dolduranlar bunları Rusya’da, Romanya’da, Bulgaristan’da satarak ticaret yapardı.
O zamanın gözdesi Lacoste tişörttü…
Lacoste başta olmak üzere pek çok ünlü markanın taklitleri ya da günümüzdeki adıyla “çakmaları” Laleli ve çevresinde satılırdı.
O tarihte, turistler ve vatandaşlar sahte olduğunu bilerek ya da gerçek zannederek bunlardan alırdı…
Aradan 40 yıl geçti, değişen pek bir şey yok…
O zaman Laleli, Beyazıt, Eminönü üçgeninde satılan sahte ürünler şimdi tüm İstanbul’a hatta Türkiye’ye yayılmış durumda.
Antalya’dan Bodrum’a tüm tatil beldeleri sahte ürünlerle dolup taşıyor. Sadece tatil beldeleri değil… Anadolu’nun en ücra köşesine gidin insanların üzerinde markalı sahte ürünleri görürsünüz…
En lüks markaların kıyafetlerinden spor ayakkabılarına, çantasından saatine kadar her şeyin sahtesi artık sokaklarda değil dükkanlarda rahatça satılıyor.
“Vatandaşın, özlemini çektiği markalı ürünlerin sahtesini giymesinin kime ne zararı var?” diyecekler olabilir…
Söyleyeyim…
Bunları kimin nerede ürettiği, nereden hangi yollarla yurda soktuğu, sağlığa zararlı maddelerle mi üretildiği belli değil…
Hepsi kayıt dışı…
Yani yüz milyarlarca liralık bir merdiven altı düzeni bu…
Ne doğru dürüst bir denetim ne de etkili bir mücadele var.
Kaybeden ekonomi ve devlet oluyor, kazanan ise sahte ürün mafyası…
Karışık kaset yılları
Caz ve popun önemli isimlerinden Rüçhan Çamay’ın ölümü bana çocukluğumun geçtiği 70’li yılları hatırlattı…
O yıllarda evimizde pikap ve teyp (kasetçalar) vardı.
En popüler şey ise arajmanların yer aldığı karışık kasetlerdi.
Rüçhan Çamay’ı da o zaman duymuştum. Kasetler ve siyah beyaz TRT’deki müzik eğlence programlarıyla…
“Para, parra, parrra” ve “Ne haber” şarkıları dillerdeydi…
Rüçhan Çamay’ın sesiyle şu sözler hâlâ kulaklarımda…
Gariptir insanoğlu neler yaratmış
Yarattığı her bugün, dünü aratmış
Aklı ile her şeyin sırrını bulmuş
Kendi yarattığı putun kölesi olmuş
Para para para
Para para para
Varlığı bir dert, yokluğu yara…
Şarkının sonraki iki satırı, ihalelerle doymanlar için yazılmış sanki…
Servetin ulaşsa da yüz
milyonlara
Kefeninin cebine sığmaz bir lira…