Toplumsal yapıların arka planındaki temel dinamikler
KORAY Demir’den DEVLET AKLI KİMİN AKLI? Bu kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden itibaren Türkiye’nin siyasi ve sosyal düşünce tarihinde sürekli gündeme gelen hem devletin hem de toplumsal yapıların arka planındaki temel dinamikleri anlamaya çalışan bir bakış açısıyla “Devlet Aklı” kavramını mercek altına alıyor. Yazar, devlet aklının tarihsel süreçte nasıl bir “Vatanseverlik turnusolu” olarak kullanıldığını, toplumsal bütünlüğü tehdit ettiği iddia edilen unsurları bastırmak için ne derece pragmatik bir araç haline getirildiğini derinlemesine analiz ediyor. “Devlet Aklı”nın, çoğu zaman gerçekte halkın ve devletin iyiliğini amaçlamaktan çok iktidar sahiplerinin güçlerini koruma refleksinden beslendiğini belirtiyor. Yazara göre “Devlet Aklı” olarak adlandırılan bu kavram, daha ziyade güç odaklarının kendi endişeleri ve korkularına karşı geliştirdikleri bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkmakta. Kitap, Devlet Aklının yasal sınırların ötesinde bir hareket kabiliyeti ile iktidarı elinde tutanların eliyle sürekli bir “beka” argümanı olarak nasıl meşrulaştırıldığını tartışıyor. “Bir işin ‘doğru, adil, meşru, hukuki olarak yapılmasını istemek’ ile ‘toplumsal bütünlüğü bozmak’ arasında bir ikileme sokulan milli ve yerli insan, her seferinde ‘toplumsal bütünlüğü bozma’ ithamından uzak durmayı seçmiştir. Fikrin tebliğcileri bu fikirlerinin yanına hemen ‘beka’ kelimesini ekleyip yönetici erkten ‘şüphe’ duyulmasının önüne geçmek istemektedirler.” 448 SAYFA. (KIRMIZIKEDİ YAYINLARI)

Dokuz bölümüyle okuru büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor
GARETH Southwell’den PARADOKSLAR: AKHİLLEUS’TAN ZENON’A 100 FELSEFE PARADOKSU. Kitap, düşünce dünyasının bazen ne kadar tuhaf olabileceğine dair, kabına sığmayan bir kitap. Birçok popüler felsefe kitabının yazarı olarak tanınan yazarın kaleme aldığı Paradokslar, felsefi, mantıksal ve matematiksel paradoksları işleyen dokuz bölümüyle okuru sezgilere aykırı olgulardan düpedüz saçmalıklara, büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor. Yolda, olanaksız nesneler, beklenmeyeni bekleme yöntemleri, uzay ve zamanda yolculuğun sorunları gibi konulara da değiniyor. Ele aldığı her konuya düşünce deneyleri, gerçek dünyadan örnekler ve okurun kendini deneyebileceği egzersizlerin eşlik ettiği Paradokslar, aynı zamanda paradokslarla ilgilenmiş önemli filozofları ve matematikçileri de metin boyunca tanıtıyor. Kitabın ele aldığı konuları ayrıntılı incelemek isteyenler için kapsamlı bir bibliyografyanın yanı sıra bir “Filozoflar Dizini” de içeren kitap, genç yetişkinler ve lise öğrencileri de dahil paradoksların kafa karıştırıcı dünyasıyla tanışmak isteyecek, tüm yaş gruplarından okurların ilgisini çekecek türden. 208 SAYFA. (LİTERATÜR HAYAT)

Kim hasta bir başkanı ister ki?
İPEK Alkan’dan BAŞKAN HASTA. "Sami odaya girince gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Hıçkıracaktı ancak sesi duyulur korkusuyla bir yastığı ısırarak ağlamaya başladı. En son ağlama hissini, televizyondaki o profesörün ‘kendi ekibinin onu yönettiğini’ ima ettiği konuşma sonrası hissetmişti. Çok ağır gelmişti. Kendisini susturmaya çalışıyordu. Durmaya çalıştıkça daha da çok katılıyordu. Tuvalete kapattı kendisini. Ağzına yastığı tıkmış, elleriyle kafasını iyice bastırıyordu. Uzun zaman sonra ilk kez böyle ağlıyordu. Kendi imparatorluğundaki çaresizliği ona epey koymuştu. Savaşırdı, savaşacaktı da. Zorunda olduğu için. Başka seçeneği olmadığı için. Eskiden çok da içinden gelerek, hevesle tüm cepheleri korurken, şu an bu mecburiyet ne de yaman çelişkiydi. Yine de şu an galip olan o değildi. Basının ne söyleyeceği veya nasıl çarpıtacağı umurunda değildi. Bir talimatına bakardı. Ama ya kendisi? Kendisine bunların doğru olduğunu nasıl söyleyecekti?" Ülke lideri, Başkan Sami, geldiği mevkiyi ve kurduğu düzeni sorgularken, sistemin değil de kendisinin hasta olduğuna kani gelmektedir. Ancak, kim hasta bir başkanı ister ki? Sahip olduğunu düşündüğü hayatın, aslında ona sahip olduğunu gördüğünde ok yaydan çoktan çıkmıştır artık. Kitap; toplumsal algının yönetimi, çevresindekilere ve kendisine yabancılaşmış yöneticileri ve her şeyin asıl belirleyicisi denge sahipleri ile modern günümüzü siyasi bir sahnede anlatmaktadır. 320 SAYFA. (A7 KİTAP)

Genç âşık, masumiyetin, çoktan yitirilmiş bir simgesidir
IVAN Sergeyeviç Turgenyev’den İLK AŞK- Kısa Klasikler 90. Yazar, bu uzun öyküde, görünüşte bir "aşk üçgeni" çıkartıyor karşımıza. Ama aslında bir "aşk-çokgeni" bu; çökmeye yüz tutmuş taşradaki aristokrat bir ailenin genç kızı çevresinde "defile yapan" lüzumsuz entelektüeller, ömrünü doldurmuş, varlık nedenini yitirmiş, cesaretsiz, irade yoksunu bir sosyal katmanın "temsilini" sunuyorlar. Kendinden epey büyük, çok canlı, hareketli ve çekici bu kıza âşık olan kitabın küçük kahramanı, delicesine âşık olduğu kızla babasının ilişkisini öğrendikten sonra olaylar genç kız, baba ve oğul arasında gelişir. Artık genç âşık, sadece masallarda kalmış bir masumiyetin, çoktan yitirilmiş bir saflığın ve temizliğin simgesidir. 120 SAYFA. (CAN YAYINLARI)

His mertebesinde çok oyalandık, artık sırra yol alma vakti
AYŞEGÜL Harputlu’dan SIRRI ÜZERİNDE TAŞIYAN İNSAN-MİSAL ALEMİ. Dünya yaşantısına kendi hikâyesine uygun olan bir kapıdan çağrılıp giren insan, gün geldi dünyaya gelme amacını unuttu ve dünyadan insanlığını giyinerek çıkacağı kapıyı da kaybetti. Kendini sadece bu dünyadan ibaret bir varlık zannederek eksikliklerini yaşam telaşıyla unutmaya çalıştı. Aceleci, hızlı ve savurgan davranarak düşünmeden hareket etti ve olaylara nefsani anlamlar kattı. Kattığı anlamlarla esareti yarattı kendine, gecenin içindeki huzuru kaçırdı. Uyumadı, uyuyamadı. Gün ışığıyla da kendinden kaçarcasına hep başkalarına koştu ve kendini bilmekten uzaklaştı. Böylece sırra vâkıf olamadı. Oysa sır bilinmek isteyen hazinenin ışıltısını taşıyan insana verilmişti. Nasıl ki cam, Sır’lanarak derinlik kazanmış, görünür ve gördüğünü yansıtır olmuş, bu da camın değerini artırmış ise, insanın üzerinde taşıdığı Sır da tıpkı bu durum gibi onun değerine değer katmıştı. Âdem’i derinleştirmiş ve kendinden yansıyan âlemden kendini seyretmesini sağlamıştı. Lakin bu Sır’a ulaşmanın yolu insanın kendi özüne yol almasından, madde ve manayı birleyerek tamlığa ulaşmasından geçiyordu. Bu sürecin sonunda da insan, bütünün içindeki biricikliğini seyrediyor ve içindeki cevheri açığa çıkarabiliyordu. Ancak bu durum, Misal Âlemi’nin nurundan açığa çıkan, hayal ve rüya ilmine vâkıf olanların ve gönlü aşkla yıkananların ulaşabileceği bir seviyedir. His mertebesinde çok oyalandık, artık sırra yol alma vakti... 200 SAYFA. (DESTEK YAYINLARI)

Bir tabuyu ele alıp kararlı bir üslupla anlatmak
BARBAROS Altuğ’dan RUHUMDAKİ YARALAR. “İnsan, anılardan başka nedir ki?” Paris’te bir gazeteci: Derin. İstanbul’da bir gazeteci: Hrant. Derin, meslektaşı Hrant’ın öldürülmesi hakkında bir yazı hazırlamak için yola çıkmadan önce Ermeni bir doktor olan Vahan Bey’le tanışıyor ve bu karşılaşma Erivan’a kadar uzanan, ne kadar gerçekdışı görünüyorsa tam da o kadar gerçek bir hikâye doğuruyor. Ama bunlar sonra olacak, şimdi sadece ışıldayan, aydınlık bir gün var önümde ve dergiye hazırladığım o güzel hikâye. Ben hâlâ öyle sanıyorum. “Bir tabuyu ele alıp nesnel, dokunaklı ve kararlı bir üslupla anlatan cesur bir kitap. Paris, İstanbul ve Erivan arasında mekik dokuyan büyüleyici bir roman – kelimenin tam anlamıyla pek çok açıdan aydınlatıcı.” Deutschlandfunk. 104 SAYFA. (EVEREST YAYINLARI)
