BUNU YAZMAK GEREK

Bugün 27 Mayıs.

Bundan 65 yıl önce bu sabaha karşı Silahlı Kuvvetler Demokrat Parti iktidarını devirmişti.

Bir yıl içinde o dönemde Avrupa ülkelerinde bile görülmemiş bir özgürlükler anayasası hazırlanmış ve halk oyuna sunulmuştu.

27 Mayıs darbe değil devrim olarak nitelenmişti ilk anda, ancak başbakan Adnan Menderes ve üç bakanın idam edilmesi buna gölge düşürmüştü.

Size bugün dönemin kara kuvvetleri komutanı olan daha sonra da 27 Mayıs hareketinin başına getirilen orgeneral Cemal Gürsel’in milli savunma Hasan Şemi Ergin’e 3 Mayıs 1960’ta yazdığı mektubu sunmak istiyorum

Mektuptaki alınması gereken tedbirler bölümü dikkate alınsaydı Cemal Gürsel’in saydığı diğer tatsız olayların önü alınabilseydi Türkiye bir askeri müdahale ile karşılaşmayacaktı büyük ihtimalle.

Gelin şimdi bu mektubu birlikte okuyalım;

“Sayın Bakanım,

Dün geceki konuşmalarımızın ışığı altında, zatı alinize memleketin huzur ve istikrarı için alınması lazım gelen tedbir ve kararlar hakkındaki görüşlerimi arz etmeyi milli ve vatani bir vazife bilirim.

Sayın Başbakanın açıklamalarını dinledim ve okudum. Bunlarda, benim düşüncelerimin kabulüne müsait bir zemin henüz mevcut olmadığı aşikar olarak belli ise de, yine de düşüncelerimin sizlere ulaşması gerektiğine inanıyorum.

Sayın Bakanım, Bu ahval küçümsenecek, cebir ve şiddetle geçiştirilecek şeylerden değildir.

Memleket, Hükümet ve Partinizin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için sükunetli, fakat ciddi tedbirler almak lazımdır.

Bu tedbirler şunlar olmalıdır:

1- Suiistimal haberleri bütün memlekette yayılmış bulunan Bakanlar Kabineden çıkarılmalı, yeni Kabine mutlak dürüst, makul ve adalet hissi taşıyan zevattan kurulmalıdır.

2- Tutuklu gazeteciler af kanunu ile kısa zamanda tahliye edilmelidir.

3- Son hadiselerde tevkif edilen talebeler serbest bırakılmalıdır.

4- Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar tedricen kaldırılmalıdır.

5- Vatandaşın hürriyet ve eşit muamele hakkına mutlak surette riayet edilmelidir.

6- Din istismarcılığından vazgeçilmelidir.

7- Suiistimaller oluyor mu, bilmiyorum, fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur ve milletin hükümete itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin süratle bertaraf edilmesi lazımdır.

8- Özel zamanlar ve günler haricinde Hükümet büyüklerinin memleket gezilerinde suni büyük vatandaş toplulukları ile karşılanmaları usulü terk edilmelidir.

Bu yapılan işleri müstemleke idarecileri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. Asıl mühim olan toplumun ruhunda yaşama zevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin yüksek ve necip hislerle donatılmasıdır.

Olaylar bu yolda olmadığınızı göstermektedir.

Talebelerin hürriyet duygusu ile yaptıkları masumane tezahürata karşı, kıtalar sevk edilmesi ve onların desteği ile Emniyet Kuvvetleri’nin gençlerimize coplarla ve kurşunlarla saldırması dünyada görülmemiş feci bir şeydir.

Bu hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının analar, babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak memleketin huzuru bakımından büyük bir hata ve hazin bir gaflettir.

Bizim gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet duygularının gelişmesinden ve kemalinden memnun olmamız lazım gelmez mi?

İstikbali, hissiz, duygusuz, müstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyoruz?

Sayın Bakanım, maruzatım muhakkak ki çok mühim ve hatta çok cüretkardır.

Fakat memleket için, milletin selameti için, Hükümet ve hatta Partinizin kurtarılması için dikkate alınması lazımdır ve hatta çok lazımdır.

Saygılarımla!

Kara Kuvvetleri Komutanı

Orgeneral Cemal Gürsel”

CANIMI SIKAN ŞEYLER

O adamın orada ne işi var

Suriye’ye Amerika ve İsrail tarafından adeta atanan ve cumhurbaşkanı yapılan Eş Şara, namı diğer Colani AKP genel başkanı Erdoğan tarafından Dolmabahçe sarayında kabul edildi.

Bu kişi iki Türk askerinin yakılmasını emreden eli kanlı bir canidir.

Şu sıralar dış güçler tarafından Suriye’nin başına getirilmiş olması bu durumu değiştirmez.

Elbette Türkiye Suriye’deki çıkarlarını korumak ve hem siyasi hem ekonomik hem askeri kazanımlar elde etmek zorundadır.

Ama bunu yaparken eli kanlı bir katili Osmanlı döneminin son saraylarından biri olan ve üstelik büyük Atatürk’ün son nefesini verdiği Dolmabahçe’de kabul etmek hiç hoş değildir.

Erdoğan keşke bunu yapmasaydı.