BUNU YAZMAK GEREK
İktidarın İmamoğlu operasyonunu başlattığı gün, “kendi ayaklarına ateş ediyorlar” demiştim.
Saray İmamoğlu’nun önünü kesmek, CHP’yi kirletmek için müthiş bir operasyon başlattı.
Ama tam tahmin ettiğim gibi bu konu ayaklarına dolandı şimdi çaresizlik içinde CHP genel başkanına laf yetiştirmeye çalışıyorlar.
Bir kere hesaplar tutmadı, İmamoğlu’nun hapse atılması toplumda büyük tepki ve öfkeye neden oldu.
Milyonlar sokaklara döküldü. İktidarın “sokak terörü, provokasyon, vandallık” söylemlerini kimse ciddiye almadı.
CHP’nin karışacağını düşünerek kayyım konusunu ortaya attılar ama CHP yönetimi sağduyulu biçimde bunu atlattığı gibi Özgür Özel genel başkanlığını perçinleyerek gücünü artırdı.
Sürekli gündem belirleyen saray şimdi CHP’nin belirlediği gündeme göre panik halinde açıklamalar yapıyor.
Son örnek “cunta” konusunda yaşandı.
Özgür Özel, Erdoğan’ı “cuntanın başı” olmakla suçladı. İktidar ayağa kalktı, bütün bakanlar aldıkları talimat gereği birer dakika arayla twitler atarak Özgür Özel’e ağır hakaretler yağdırdı.
Ama bu tepkilerde bile asıl gerçeği sakladılar.
Özgür Özel, Erdoğan’a “cuntacı” derken bunu Amerikalı senatör Chris Murphy’nin yaptığı açıklamaya dayanırdı.
Dedi ki; “İmamoğlu’nun tutuklanacağından Trump’ın haberi vardı. Darbenin uygulayıcıları burada. Kimi hukuk alanında kimi Saray’da. Ama irtibat da okyanusun ötesinde. Erdoğan’a sesleniyorum. Milletten oy alan Erdoğan’a değil, cunta başkanı Erdoğan’a sesleniyorum. Kendinden sonraki Cumhurbaşkanı’na yapmaya çalıştığın darbeyi ABD’nin icazetini alıp almadığını açık açık söyle.”
İktidar ise “Trump’ın onayı” konusunu yok sayıp sadece “cuntacı” üzerinden polemik açmaya çalışıyor.
Oysa önce bu korkunç iddiaya bir yanıt verilmeli, cuntacı konusu işin magazin tarafıdır.
Sahi; İmamoğlu’nun tutuklanmasında Trump’ın dahli var mı yok mu?
GÜNÜN SÖZÜ
Elektriğe okkalı zam gelmiş. Bunlar bizden ampulü söndürmemizi istiyor...
Bİ SOR BAKALIM
Amerika halkı da vandal mı?
Yandaş medyamız pek ilgilenmiyor ama Amerika’da inanılmaz şeyler oluyor.
Önceki gün ülkenin 50 eyaletinde birden aynı anda büyük gösteriler yapıldı.
Milyonlarca insan Trump’ın politikalarını protesto etti.
50 eyalette birden aynı anda yapılan bu gösterilere karşı ne siyasetçiler ne de medyanın bir bölümü “Provokasyon, sokak terörü, vandallık” gibi yakıştırmalar yaptı.
Şimdi merakım şu;
Erdoğan Amerika’daki gösteriler için şey diyecek mi?
Bizim yandaşlar Amerika’daki gösterileri neden hiç haber yapmıyor ve yorumlamıyor?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
“Kazanacak aday” lafları yine başladı
Mecburen yapılan olağanüstü kurultayla Özgür Özel genel başkanlığını pekiştirdiği gibi gücünü de artırdı.
Kılıçdaroğlu’nu yeniden işbaşına getirmek ya da hiç olmazsa parti meclisine olabildiğince kişi sokarak güç göstermek isteyenler de büyük hayal kırıklığına uğradı, CHP’de uzun yıllardan sonra genel merkez listesini bir kişi bile delemedi.
“Bu sonuç Ekrem İmamoğlu’nun durumunu sarsar mı, Özgür Özel arkasına aldığı güçle cumhurbaşkanlığı adaylığına soyunur mu?” türü soruları şu sırada sormak ve yorumlamak hem erken hem de yanlış geliyor bana.
Ama dikkatimi çeken bir noktayı belirtmek istiyorum.
Bazı köşe yazarları “Kazanacak tek aday İmamoğlu’dur, onu saf dışı bırakmaya kalkmak veya başka bir aday ortaya çıkarmak Erdoğan’ın kazanmasını sağlayacaktır” demeye başladılar bile.
İmamoğlu şu an itibarıyla CHP’nin ilan edilmiş adayıdır, daha önceki seçimde olduğu gibi “kazanacak aday” tartışması başlatmak da hem gereksiz hem de çok yanlıştır.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bahçeli’nin sesini ne zaman duyacağız?
Bir kalp ameliyatı geçirdikten sonra tam 59 gün hiç ortaya çıkmayan MHP genel başkanı Bahçeli sonunda ortaya çıktı.
Ama nedense hiçbir gazeteciyle konuşmadı, kimseyle selamlaşmadı, sesini de hiç çıkarmadı.
MHP sanki devlet memuruymuş gibi Bahçeli’nin “mesaiye” başladığını açıkladı.
Bu yazıyı yazdığım saate kadar Bahçeli henüz mesai için odasına girmemişti.
Bugün MHP grup toplantısı var.
Bakalım kürsüye çıkacak mı, sesini duyabilecek miyiz?
Öyle ya onca dedikodudan sonra Bahçeli’nin sağlık durumu ile ilgili bilgileri kendisinden duymamız gerekir, öyle değil mi?