KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Gün geçmiyor ki Türkiye’nin herhangi bir kentinden gözaltına alınan gençler haberi gelmesin.

Konu hep aynı.

İmamoğlu’nun tutuklanmasını protesto eden gençlere dava açıldı, 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezaları isteniyor.

Son örnek Kocaeli’nden geldi.

İmamoğlu tutuklandığı gün gösteri yapan 72 genç, çoğu üniversite öğrencisi, hakkında dava açıldı.

Savcılar öğrencileri 2911 sayısı toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına göre yargılamak istiyor.

Aslına bakarsanız bu madde içinde anayasal çelişkiler barındırıyor.

Çünkü anayasanın 34’üncü maddesinde şöyle diyor;

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”

İşte dayanak son cümle, orada bu hakkın kullanılması kanunla düzenlenir diyor.

Kanun “izin alınmasına gerek olmadığını” söylüyor ama mülki amirlere gösteri ve yürüyüş alanlarını belirleme yetkisi verdiği gibi izin olmasa da bildirim yapılması zorunluluğu getiriyor.

Tabii kendiliğinden gelişen bir protesto hareketi hemen “kanunsuz” gösteri sınıfına sokuluyor ve üniversite öğrencileri perişan ediliyor.

Sırf iktidarın eleştirilmesini önlemek için yasaya konan katı maddelerin mutlaka temizlenmesi ve anayasanın tanıdığı kişi haklarına ulaşılması gerek.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Demirtaş 2015 ayarlarına döndü

Yıllardır hapiste tutulan Selahattin Demirtaş önceki gün bir mesaj yayınladı sosyal medya hesabından.

İsrail İran savaşı ile PKK’nın kendini feshetmesine ayrıntıları ile değinen Demirtaş’ın mesajının bana göre en önemli bölümü şöyle;

“Birlik ve beraberlik iktidar partisinin değil, Türkiye’nin etrafında olacaktır. Madem soyadımız Türkiye’dir, o halde herkesi soyadımız etrafında birleşmeye ve bunun için sorumluluk almaya davet ediyorum. Bu kasırga bir gün elbette dinecek ve bizler bu toprakların kadim halkları olarak burada, bir arada, eşitçe ve özgürce yaşayacağız.”

Demirtaş benzer bir söylemi 2015 seçimlerinin gecesi de yapmıştı.

Ancak söylentiye göre Demirtaş bu açıklamalardan sonra PKK tarafından tehdit edilmiş hatta ailesinden bazı kişiler rehin alınmıştı. Bunun üzerine Demirtaş sabaha karşı açıklamasını düzetmek zorunda kalmıştı.

BUNU YAZMAK GEREK

Haydi bakalım Serap Hanım başkan

Meclis önceki gün yeni dönem için meclis komisyonlarının başkanlarını seçti.

Burada en dikkat çekici isim bir süre önce AKP’ye geçen Serap Yazıcı Özbudun.

Anayasa komisyonu başkanlığına seçilen Özbudun “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı” görüşleriyle tanınıyor. Israrla “yeni anayasa” diyen Erdoğan’ın bu kimliği ile tanınan birini komisyon başkanlığına getirmesi çok ilginç.

Sanıyorum Erdoğan bir süre sonra cumhurbaşkanlığı sisteminden vazgeçerek yeniden parlamenter sisteme geçecek. Serap Yazıcı Özbudun’un anayasa komisyonu başkanı olmasının başka bir izahını bulamıyorum.

Bİ SOR BAKALIM

Neden şuursuzluk oluyormuş

Özgür Özel şunu söyledi;

“Filistin’de de Gazze, Filistin’de ve Gazze’de katliamlar sürüyor. Gazze’de 50.000’den fazla sivil öldürüldü. Türkiye Netanyahu ile iç politikada kullanılacak kadar çok dışarıya duyulmayacak bir ses tonuyla Netanyahu’ya tepki gösterip onunla küçük harflerle konuşup esas onu azdıran, kudurtan Trump’a bir laf söyleyemiyor.”

AKP sözcüsü Ömer Çelik anında açıklama yaparak Erdoğan’ın yürüttüğünü diplomasinin dünyada büyük takdir gördüğünü ileri sürdü ve “Özel’in Cumhurbaşkanımızın Filistin hassasiyetini sorgulamaya kalkması tam bir siyasi şuursuzluktur” dedi.

Tamam da Özel “Erdoğan diplomatik temas yapmıyor” demiyor ki.

Trump’ın Gazze’yi kendi malı gibi görmesine tek kelime tepki göstermemesini eleştiriyor.

Sahi daha önce herkese “Eyyy” çeken Erdoğan ne Gazze ne İran konusunda Amerika’ya ve Trump’a tek laf edemiyor.

Neden acaba?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Yalakalık tamam ama bu kadarı ayıp

Yandaş yazarların en etkilisi Abdülkadir Selvi dünkü yazısında şöyle demiş;

“24 saat içinde 12 devlet başkanı ile görüşen, ABD Başkanı Trump’la ve İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ile üst üste 2 kez konuşan, iki lideri barış anlaşması yapmak üzere İstanbul’a davet eden, 23 yıldır Türkiye’yi yöneten, dünyanın en tecrübeli liderlerinden biri olan, aynı zamanda Batı dünyası tarafından da dünyanın en güçlü dört liderinden biri olarak gösterilen Erdoğan’ın mı? Yoksa CHP’yi yönetmekte zorlanan, Ekrem İmamoğlu’nun emanetçisi olmaktan kurtulamayan Özgür Özel’in mi?”

Ayıp ama, böyle kıyaslama yapılır mı?

Özgür Özel de devlet yönetiminde olsa üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir.