Sürekli okuyucularımın hatırlayacağı üzere bir süre önce Kuzey Irak’a gitmiştim.

Duhok’taki Uluslararası Sempozyumun davetlilerinden biri de Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’ydu.

Davutoğlu bu ülkede Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunduğu için kendisine uygun bir protokol ve güvenlik kuralları uygulanıyor.

Kuzey Irak’ta da o protokol ve güvenlik uygulamalarına şahit oldum.

Yıllardır eşlik eden korumaları, Kuzey Irak’ta da yanından bir an olsun ayrılmadılar.

Program boyunca Davutoğlu’na eşlik eden korumaların kıyafetleri gayet sivildi ve yanlarında sadece tabancaları vardı. Ne bir uzun namlulu silah ne askeri kıyafet söz konusuydu.

***

Geçen hafta, Şırnak Valiliği’nin düzenlediği Meleya Ciziri Sempozyumu’na da Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin önceki başkanı Mesud Barzani katılmıştı.

Gelin görün ki Barzani’nin korumaları Amerikan komandolarını andıran askeri kamuflaj kıyafetleri giydikleri yetmiyormuş gibi bir de uzun namlulu silahlar taşıyorlardı.

Bu tabloyu gördüğüm an çok şaşırdım, hatta “yok daha neler” dedim.

Zira, yıllarca diplomasi muhabirliği yapmış, yüzlerce liderin Türkiye ziyaretlerini takip etmiş bir gazeteci olarak iyi bilirim ki bu konudaki kurallar çok açıktır.

Türkiye’yi ziyaret eden yabancı yetkili, kim olursa olsun birkaç yakın korumasıyla dolaşır ve asıl güvenliği Türk tarafı sağlar. Yakın korumalar da sivil kıyafet giyerler ve sadece tabancalarını taşıyabilirler.

***

Görüntüleri tuhaf bulan sadece ben değilmişim. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, eski AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Akış da olaya sosyal medya üzerinden benzer bir tepki göstermiş:

“Biz hoş geldin demeyi biliriz ama devletimizin çizgisini, protokolünü ve vakarını kimseye çiğnetmeyiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin protokol kuralları dün başka, bugün başka değildir (...) Görüyoruz ki Türk topraklarında yabancı kişilerin askeri üniforma ve uzun namlulu silahlarla dolaştığı görüntüler ortaya çıkmıştır. Bu tablo yalnızca teamüllere değil, devletimizin köklü itibarına da gölge düşürür.

Türkiye Cumhuriyeti misafirini ister Şırnak’ta olsun ister Bağdat’ta ister Erbil’de...

Her yerde koruyacak güçte ve kudrettedir.

Biz kendi vatanımızda güvenliği başka ellere bırakacak bir devlet değiliz.”

Mustafa Akış’ı arayıp konuştum. Yıllardır Cumhurbaşkanı’nın yakınında siyaset yapmış bir isim. Devlet geleneğini iyi biliyor. Sohbetimizden anladım ki gerçekten de içten gelen bir tepki göstermiş.

***

Tepki gösterenlere katılan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Türkgün Gazetesi’ndeki sözleri de çok ağırdı:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik hak ve hukuku maalesef çiğnenmiştir. Adına ister protokol kuralları deyin ister teamül deyin ne var ne yok ihlal edilmiştir. Barzani’nin an itibariyle herhangi bir devlet görevi yoktur. Sadece misafir olarak ülkemize giriş yapmıştır. Buna rağmen Sempozyumun önüne çıkartılan ve adeta şova dönüştürülen mesnetsiz övgü yağmurları ve abartılı iltifatlar, bunun yanında vatan topraklarımızda yabancı üniformalı askerlerin uzun namlulu silahla ortalıkta dolaşmaları tek kelimeyle rezalettir.”

Bu arada Bahçeli’nin “mesnetsiz övgü yağmurları ve abartılı iltifatlar” derken AK Partili Arslan Tatar’ın Barzani’ye söylediği “Sen bizim gözümüzün ruhusun, Kürtlüğü senden öğrendik” sözlerini kastettiği açık.

***

Şırnak’ta karşımıza çıkan ilk sorun, bürokrasimizdeki liyakat sorunudur.

Valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, ne yazık ki liyakatlerine, mevzuat konusundaki donanımlarına göre değil, iktidardaki siyasi partiye bağlılıklarına göre görevlendiriliyor.

Böyle olmasaydı, valilik makamına gelmiş bir mülki idareci, Türkiye Cumhuriyeti topraklarına silahlı yabancı askeri personelin ancak TBMM kararıyla girebileceğini bilirdi.

Sohbetimizde Mustafa Akış’ın da dikkat çektiği gibi, İngiltere Kralı dahi olsa uygulanacak protokol ve güvenlik önlemleri bellidir ve valiler ile çalışma ekipleri de bu protokolü bilmek zorunda.

Sorunun ikinci ayağı da mülki idarecilerin, tavırlarını kurallara göre değil, ülkedeki siyasi konjonktüre göre belirlemesi.

Şahsen, Şırnak’taki yöneticilerin, nasıl olsa Terörsüz Türkiye Süreci var diye “Barzani’yi baş tacı yapalım, hiçbir engel ve sorun çıkarmayalım, başımız yanar” diye düşünerek bu manzaraya göz yumduğuna inanıyorum.

Ez cümle, bürokraside liyakat sorunu olunca, kuralların yerini biat ve siyasi konjonktürün getirdikleri alınca “kantarın topuzu” kaçıveriyor.

Şırnak’taki olay da bundan ibarettir.