Üç gündür CHP 39. Olağan Kurultayı’nı takip ediyorum.

Daha önce ifade ettim bugün de tekrarlayacağım:

Benim açımdan Parti Programının ele alındığı ilk gün kurultayın en önemli günüydü. Ancak, “CHP zihniyetinin” de katkılarıyla arada kaynayıp gitti.

“CHP zihniyeti” derken AK Parti’nin kullandığı o çirkin jargonu kastetmiyorum.

Zihniyetten kastettiğim şey, “kurultaycılık”.

Şöyle ki;

CHP’de kurultay olunca bütün CHP’lilerin odağı, Parti Meclisi’ne kapağı atmak oluyor. Herkes bu amaçla anlamsız bir çaba içine giriyor ama kimse PM’ye neden girmesi gerektiğini izah etmiyor.

Kimse PM’ye girdiğinde hangi projesiyle partisini iktidara taşıyacağı konusunda bir fikir beyan etmiyor.

Maalesef “kurultaycılık”, insanların fikirleriyle değil, mevcut genel merkezden hangi etkili kişileri tanıdıklarıyla öne çıktıkları bir sisteme dönüşüyor.

İşin sonunda da listeye girenler mutlu mesut dolaşırken, listeye girmeyenler de uzun süre “batsın benim kıymetimi bilmeyen bu parti!” modunda dolaşıyor.

***

Bu arada CHP’deki klasik kurultaycılık zihniyetini eleştirmem, sakın size AK Parti’nin kurultaylara bakışına olumlu baktığımı düşündürmesin.

AK Parti’nin kurultaylarını “yasal zorunluluktan ibaret” görüyorum.

CHP’liler en azından parti yönetimine girmeyi hak görüyor, bunun için çaba harcıyor. O nedenle de yönetime giremediklerinde yönetimi eleştirebiliyor, hatta suçlayabiliyor.

Buna karşın AK Partililer, partide görev yapmayı parti liderinin bir “lütfu” olarak görüyor.

AK Partililer, lider lütfederse görev alır, lütfetmezse nefer olarak kendilerinden isteneni yaparlar.

Son üç ayda AK Parti’de kaç il başkanı görevden alındı, kaç yönetici değişti.

Tek bir itiraz, tek bir eleştiri ya da suçlama duydunuz mu?

CHP bu işleri ne kadar sesli tartışıyorsa AK Parti de o kadar sessiz hallediyor.

AK Parti’de kol kırılıyor yen içinde kalıyor.

***

Parti içi demokrasi açısından CHP’deki durum, AK Parti’ye göre bir çeşit “ehveni şer” olabilir.

Ancak AK Parti’nin Türkiye’yi içine soktuğu bu zor dönemden çıkaracak bir parti için “ehveni şer” olmak yeterli mi?

Bakın Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor.

- Ekonomimiz kötü yönetiliyor ve millet olarak derin bir ekonomik krizin tam ortasındayız. Ne yazık ki mevcut iktidarın bizi bu krizden çıkarma ihtimali de görünmüyor.

- Gelir dağılımı uçurumu her geçen gün büyüyor. Nüfusun çok büyük bölümü yoksulluk, önemli bir bölümü de açlık sınırı altında yaşıyor.

- Devlet, kurumların yapısındaki bozulmalar nedeniyle ilkelerle, kurallarla değil yönetenlerin arzularına ve çıkarlarına göre yönetilir hale gelmiş.

- Keyfilik her alanda boy gösteriyor.

- Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar tarihin zirvesinde.

- Siyaset, milletin iradesiyle değil güç odaklarının, yargının müdahaleleriyle şekilleniyor.

- Çok açık anayasa ve hukuk devleti ihlalleri yaşanıyor ve bizzat iktidarın kendisi yasaları ve Anayasayı ihlal ediyor.

- Hukuk devletinin yerini “yargı ülkesi” almış durumda.

Peki bu sorunları çözme, Türkiye’yi yaşanan krizden çıkarma ihtimali en yüksek olan, son dönemde Özel’in dinamik yönetimiyle merkeze oturmayı başaran CHP’nin en önemli kurultaylarından birinde parti programından, gelecek vaatlerinden çok “Parti Meclisi’nde kim olacak?”, “Özgür Özel kimi çizecek kimi alacak?”, “Özel ve arkadaşları anahtar listeyi hangi mekânda hazırlıyor?”, “Çarşaf listede kim çizik yiyecek?”, “Kim anahtar listeyi delecek?” gibi soruların konuşulması normal mi?

***

Dikkat çektiğim durumun, sadece CHP için değil, Türkiye için de üzücü olduğunu düşünüyorum. Biraz daha açmak isterim:

Artık sokaktaki herkes AK Parti iktidarının Türkiye’yi iyi yönetemediği konusunda hem fikir. AK Parti’nin bunun sonucu olarak tarihinin en zayıf dönemini yaşadığı da kesin. Ancak kimse Türkiye’yi hangi partinin düzlüğe çıkaracağı konusunda net değil.

CHP de iktidarın millete ve CHP’ye yaşattığı büyük mağduriyetlere rağmen ilk seçimlerde oyları silip süpürecek, tek başına iktidara gelecek bir formda değil.

Peki neden böyle?

Kanaatimce iki yılda dördüncü defa genel başkan seçilen Özgür Özel ile 39. Büyük Kurultaydan çıkacak yeni yönetimi bu sorunun yanıtını bulmalı.

CHP’nin artık “Kurultaycılık” modundan çıkıp gerçek bir “iktidar yolculuğu” moduna geçmeli.