Bugün Kurban Bayramının ikinci günü...

Dün, geleneksel ile modernitenin iç içe geçtiği bir ailede yaşanmış olabileceğini tahmin ettiğim birkaç sahne anlatmak istiyorum...

***

Bayramın birinci günü sabahı… Sabahın seherinde camiye giden erkeklerin dönüşteki havası görülmeye değer… Dede bilhassa:

“Namazdaydık ya, bizde öyle aksatmak olmaz…” diye ortalıkta dolanırken, gözleri kahvaltı masasındaki sucuklu yumurtada ve eş zamanlı olarak...

Her zaman olduğu gibi kravatı yanlış delikten geçirmiş, doğru deliği bulmaya çalışıyor...

***

Aynı evde baba bir yandan çocuklara:

“Bak hâlâ pijamaylasınız çıkarın şunları üzerinizden de temiz bir şeyler giyin!” diye bağırıyor...

“Temiz bir şeyler giyebilmemiz için temiz bir şeylerimizin olması gerektiğini hâlâ öğrenemedin be babişkom” diyor kız çocuklardan biri...

Anne ise sabahın köründe kalkıp 4 çeşit börek, 2 tepsi baklava ve “biraz da hafif bir şeyler olsun” diye zeytinyağlı yaprak sarma hazırlamış...

Yani canlarım:

Geleneksel Türk Müslüman ailesi, bayram moduna tam anlamıyla geçmiş durumda...

Şeker mi IBAN mı

Aynı evde öğleye doğru kapı zili çalar…

Çocuklar ellerinde naylon poşetlerle mahalle kuşatmasına çıkmış…

Evin hanımı çocukların bayramını kutlamayı unutmuştur:

“Yok öyle para mara!.. Alın şu elmalı şekerden, azı dişinizi söker!..”.

Ama modern çocuklar bunlar, itirazdan çekinmez…

İçlerinden biri sırıtarak konuşur:

“Tamam teyze ya şeker meker istemem, ben sana IBAN atayım...”.

Yanlışım varsa özür dilerim

Bayramın birinci günü, akşamın ilerleyen saatleri…

Komşulardan birinde günün son ziyareti…

Geleneksel ya da modern fark etmez, ortak payda hep aynı, tıka basa doymuşluk ve monologlar:

“Midem ağrıyor… 5 fincan kahve içtim... O kadar yemek yedim ki, artık yürüyemiyorum...”.

***

Sonuçta Türk Müslümanının dini bayramı budur…

Tatlı bir kaos, kalabalık bir huzur, dijital bir gelenek...

Hem IBAN’la hem el öperek kutlanır…

Yanlışım varsa özür dilerim…

İşaret işte böyle konur

Temel ile Dursun, balığa çıktılar… Şanslı günlerindeydiler… Naylon leğenler balık doluydu...

Limana dönerken Temel, Dursun’a:

“Ha buraya işaret koy uşağum, yarın yine celürüz daa” dedi...

Ertesi sabah, denize açılırken Temel sordu:

“Ula Dursun, denize işaret koymuş muydun da?..”.

“Pen işimu pilirum da Temel’um” dedi Dursun, “sigarami paluğun bol olduğu yere attiydum...”.

Bayramınızı bir kez daha kutlarım…