Bir zamanlar Gazze’de hayat vardı.

Denizin kokusu sabahın serinliğine karışır, çocuklar sahilde taş sektirirdi.

Anneler balkonlardan seslenirdi, “Yemeğe gel oğlum!” diye.

Güneş batarken ufukta ezan sesiyle umutlar karışırdı birbirine.

Gazze küçük ama yüreği büyük bir şehirdi…

Sonra bir sabah, gökyüzü kararverdi.

Bombalar yağdı, evler yıkıldı, feryatlar yükseldi.

Bir anda o güzelim sokaklar sessizliğe büründü.

Ne çocuk sesi kaldı, ne gülüş…

Sadece duman, toz ve yıkıntıların arasına karışmış bir acı sessizlik…

İsrail’in acımasız saldırıları bir halkı yok saydı.

Küçücük çocukların gözünde korku, annelerin kucağında cansız bebekler…

Babalar, elleriyle kazdıkları enkazdan evlatlarını çıkardı.

Her taşın altında bir hikâye, bir umut, bir can vardı.

Kırk bin can gitti…

Kırk bin kalp sustu…

Ama dünya yine sessiz kaldı.

Kimi üç maymunu oynadı, kimi “barış” deyip geçiştirdi.

Oysa orada barış değil, hayat söndü!

Şimdi Gazze halkı dönüyor evine…

Ama ev dediğin artık yok.

Ne kapı var, ne pencere.

Sadece bir avuç toprak, birkaç yanık fotoğraf, bir de içlerine gömdükleri hatıralar…

Yine de pes etmiyorlar.

Çünkü umut, insanın kalbinden alınamaz. Yıkılmış binaların arasında bile yeşerecek bir çiçek bulurlar onlar.

Çünkü Gazze halkı ölmedi…

Onlar hâlâ direniyor, hâlâ inanıyor.

Gazze ağlıyor ama o gözyaşları bir gün sel olup zulmü götürecek.

Ve o gün geldiğinde, dünya yeniden utanacak kendi sessizliğinden.

Elleriniz kırılsın yüreğiniz yıkılsın - Resim : 1

HALKIN SÖZÜ: Hayatları söndürdünüz

Süper Vali’nin süper başkan oğlu!

Sosyal medyada sık sık karşımıza çıkan bir genç başkan var. Halkın arasında, pazar yerlerinde, kahvehanelerde, sokaklarda vatandaşla konuşuyor. Derdini dinliyor, çözüm arıyor. Ne bir protokol havası var üzerinde, ne de makam kibri. Samimi, dürüst, içten…

Bu genç delikanlı, bir zamanlar “Süper Vali” olarak tanınan merhum Recep Yazıcıoğlu’nun oğlu: Tokat Belediye Başkanı Mehmet Kemal Yazıcıoğlu.

1982 doğumlu. Babasını kaybettiğinde henüz 21 yaşındaydı. Ancak babasının adalet anlayışı, halka hizmet felsefesi, dürüstlük mirası onun karakterine işlemiş. Bugün MHP’den seçilmiş bir belediye başkanı olarak Tokat’ta görev yapıyor. Fakat onu farklı kılan, partisinden önce halkın gönlünde yer etmiş olması.

Toplantılarında sık sık şunu söylüyor: “Rahmetli babam da böyle çalışıyordu. Ben de böyle çalışıyorum. Vatandaşa dürüst davranıyorum. Ya evet diyorum ya hayır diyorum. Ortada konuşmuyorum, milleti kandırmıyorum.”

Ne kadar basit, ama bir o kadar da özlenen bir cümle değil mi bu?

Bugün siyasette en çok aradığımız şey, belki de tam olarak bu: dürüstlük.

İnsanlar artık yalanlardan, boş vaatlerden, süslü sözlerden bıktı. Gerçeği duymak istiyor, sözüne güvenilecek insanları görmek istiyor. Bu genç başkan tam da bu özlemin sesi gibi. Halkın içine karışıyor, mikrofonu eline alıp konuşmuyor sadece — dinliyor. Çünkü biliyor ki “halkın sözü” en gerçek sözdür.

Tokat halkı onu çok seviyor. Çünkü hem geçmişin izini, hem geleceğin umudunu taşıyor. Babası bir zamanlar bu şehirde valiydi; şimdi oğlu aynı şehirde halkın hizmetinde.

Kaderin garip bir döngüsü belki ama, bir bayrağın el değişmesi gibi de görülebilir.

Bugün Türk siyaseti, genç, çalışkan ve dürüst bir ismi yakından izliyor. Belki yarın, Türkiye onu daha büyük bir sorumluluğun başında görecek.

Ve eğer o gün gelirse, biz şaşırmayacağız. Çünkü onu şimdiden tanıdık. Halkın içinden, halk gibi yaşayan, halkın dilinden konuşan bir başkan olarak…

Elleriniz kırılsın yüreğiniz yıkılsın - Resim : 2
Tokat belediye başkanı seçilip MHP lideri Bahçeliyi ziyaret eden Mehmet Kemal Yazıcıoğlu

HALKIN SÖZÜ: İnşallah bozmazlar!

İki fotoğraf bir gerçek!

Yeni Diyanet İşleri Başkanı göreve başlar başlamaz sosyal medyada bir fotoğraf hızla yayıldı: makamında, arkasında büyük bir Atatürk portresiyle çekilmiş pozuydu bu. Görüntü, özellikle son yıllarda toplumda biriken bir beklentiyi karşıladığı için sevinç yarattı. “Nihayet Diyanet Atatürk’e hak ettiği saygıyı gösteriyor,” dendi. Paylaşımlar, yorumlar, teşekkürler peş peşe geldi. Biz de aynı memnuniyeti hissettik. Çünkü bir Diyanet Başkanı’nın Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafı önünde yer alması, Cumhuriyet’e verilen saygının sembolüdür. Yeni başkanın koruma sayısını azaltması, yerli otomobile binmesi gibi sadeleşme adımları da olumlu karşılandı.

Ama sonra fark edildi ki o fotoğraf yeni değilmiş. Aynı Atatürk portresi, Ali Erbaş döneminde de makamda asılıymış. Yani yeni başkan o resmi “yeniden astı” değil, sadece “önünde poz verdi.” Fark burada. Ancak bu detay birçok paylaşımda gözden kaçtı. Böylece toplum “nihayet asıldı” diye sevinirken, aslında ortada yeni bir gelişme yoktu. Elbette Ali Erbaş döneminde kamu vicdanını rahatsız eden lüks organizasyonlar, konvoylar yaşandı. Eleştiriler yerinde. Ancak gazetecinin görevi, hakikati eğip bükmeden anlatmaktır.

Doğruluk, haberciliğin namusudur.

Bir fotoğraf, bir zihniyet değişiminin kanıtı sanıldı. Oysa değişim, paylaşımlarda değil, davranışlarda ölçülür. Şimdi gözler 29 Ekim’deki Cuma hutbesinde olacak.

Atatürk’ün adı anılacak mı, anılmayacak mı? Anılırsa, o zaman yalnızca bir portre değil, bir zihniyet gerçekten değişmiş demektir.

Elleriniz kırılsın yüreğiniz yıkılsın - Resim : 3
Safi Arpaguş’un fotoğrafıyla ilgili gerçeği nefes.com.tr yazdı.

HALKIN SÖZÜ: 29 Ekim’de Atatürk’ü unutmayın

Sağır dolaşmak da emekliye kalmış

Üzgünüm… Kırgınım… Öfkeliyim… Bir profesör anlatıyor; hastasına işitme cihazı önermiş. Kadın demiş ki,

“Şimdilik idare ediyorum hocam.” Hoca sanmış ki, kadın cihaz takmak istemiyor. “Cihaz gözlük gibidir, biri görmen, biri duyman için,” diye anlatmaya başlamış. Ama kadın sözünü kesmiş. Gözleri dolmuş. “Ondan değil hocam. Emekliyim. 25 yıl çalıştım. Ama demek ki az çalışmışım. Emekli maaşım düşük. Devletin ödediği 4-5 bin lira. Cihaz en az 25 bin lira. O kadar param yok.” Kadın böyle deyince, hoca da donup kalmış. Ne desin ki? “Yardım edeyim mi?” demiş. Kadın da, “Sağ olun hocam, çocuklar da söylüyor ama şimdilik idare ediyorum,” diye cevap vermiş.

İşte bu kadar… Koca bir ömrü çalışarak geçiren insan, duymayı bile lüks sayıyor artık.

Kimse duymuyor çünkü, kimse görmüyor. Kişi başı milli gelir 17 bin dolar diyorlar ya, Demek ki o “kişi” biz değiliz. O gelir, emekliye, işçiye, çiftçiye uğramıyor. Bizim payımıza düşen, sağır dolaşmak, çaresiz yaşamak. Bu ülkede yaşamak zaten başlı başına bir imtihan olmuş. Artık kulak duymasa da yürek duyuyor olan biteni. Ve yürek diyor ki:

Bu düzen böyle gitmez.

Elleriniz kırılsın yüreğiniz yıkılsın - Resim : 4
Prof. Dr. Müge Özcan

HALKIN SÖZÜ: Bu sese kulak verin