Bursa’da yeni bir bürokrat geliyor, ilk işi ne oluyor biliyor musun?
Makamındaki Atatürk portresini indirmek. Yerine Türk bayrağı asıyor. Sanki Atatürk ile bayrak yan yana duramazmış gibi.
***
Oysa biliyoruz ki o bayrak dalgalanıyorsa, o koltuk oradaysa, o makam varsa Atatürk sayesindedir. Bunu görmek bu kadar mı zor?
Atatürk’ün resmine tahammül edemeyenler var. “Alerjisi” olanlar var.
Ama işin garibi, o makamı dolduran da, o masaya oturan da onun kurduğu Cumhuriyet’in memuru!
Kusura bakmayın ama Atatürk’ü görmezden gelmek saygısızlıktır, inkârdır.
Bayrağı assan da o bayrağın rengini veren, bu milletin kanıdır; o kanı bağımsızlık uğruna akıttıran da Atatürk’tür.
Bırakın artık bu inadı, bu takıntıyı. Atatürk’ün gölgesinden kaçılmaz.

HALKIN SÖZÜ: Atatürk de bizim bayrak da bizim
Ekonominin kitabını vatandaş yazıyor
Ekonominin kitabını kim yazıyor biliyor musunuz? Profesörler, bakanlar, saray danışmanları falan değil. Onlar ancak önsöz yazar. Asıl kitabı işçi, memur, emekli yazıyor. Hem de kan ter içinde, alın teriyle, gözyaşıyla…
Emekli 16 bin lirayla “rahat rahat” yaşıyor! Hatta 20 bin lira maaş alan var ki, zengin sayılıyor. İşçi desen 22 bin lira ile çalışıyor; yani neredeyse bir kira parası. Memur mu? Onun da 25-30 bin arası maaşı var, oh maşallah… Kağıt üstünde herkes cennet gibi yaşıyor.
Ama işin güzelliği şurada: En düşük kira 15 binden başlıyor. Yani emeklinin maaşı daha evin kapısında eriyor. İşçi bir aylık emeğini ev sahibine takdim ediyor. Memur da maaşını kiraya, faturalara dağıtınca sofrada ekmek bile misafir gibi görünüyor.
Peki enflasyon? TÜİK “yüzde 30” diyor, ama pazara giden vatandaş “yüzde 50’nin üstünde” diyor. Domates 40, biber 60, patates 25. TÜİK herhalde pazara başka bir gezegenden geliyor.
İşte mucize burada: Her evde ortalama dört kredi kartı var. Karttan karta atlayarak borç kapatıyor millet.
A bankasından çekip B bankasına, oradan C’ye, sonra D’ye… Bir karttan ötekine uçarken bankalar alkış tutuyor. Sonra “kartların efendisi” oluyorsunuz ama icra kapıyı çalınca muhtar bile tanımıyor.
Vergiler mi? Onlar da hep üstüne kaymak. Elektrik, doğalgaz, su… Devlet “ben buradayım” demeden fatura gelmiyor zaten.

HALKIN SÖZÜ: Mucize yaratıyorlar!
Vatandaş karnını ancak rüyasında doyuruyor!
Markete gidiyorsun, elin cebinde değil yüreğinde titriyor. Bir kilo domates alırken bile hesap yapıyorsun. Mutfak enflasyonu yüzde 41’i geçmiş, ama sofraya düşen ekmek dilimi her gün biraz daha küçülüyor.
***
Açlık sınırı olmuş 27 bin 970 TL, yoksulluk sınırı 91 bin TL’yi aşmış. Hadi gel de dört asgari ücretle ev döndür. Ev kirası mı vereceksin, çocuğun okul masrafını mı çıkaracaksın, yoksa pazardan iki kilo meyve mi alacaksın?
***
Kâğıt üstünde işsizlik %8,5 deniyor. Ama her köşe başında iş arayan genç, her kahvede boş oturan baba, her evde umutla yolunu gözleyen anne var.
Vatandaşın hali bu: Açlıkla imtihan, yoksullukla cebelleşme. Ama birileri çıkıp hâlâ “her şey yolunda” diyor. Yol nereye gidiyor belli değil, ama milletin karnı aç, sırtı çıplak.
Çünkü aç karna mucize olmaz.

HALKIN SÖZÜ: Giderek eriyoruz!
Yurt dışı yasaklı siyaset
Tanju Özcan… Türkiye’de siyaset denince akla gelen en sivri dilli belediye başkanlarından biri. Ne söylüyorsa dobra dobra söylüyor, çoğu zaman da fitili ateşliyor. Bir bakıyorsun gündem değişmiş, herkes onun lafını tartışıyor. Ama bu kez mesele sadece bir söz düellosu değil.
***
Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma sonucunda Özcan hakkında yurt dışına çıkış yasağı getirildi. Evet, yanlış duymadınız: Bir belediye başkanı, kendi ülkesinde göçmen politikaları konusunda yaptığı açıklama nedeniyle artık pasaportunu cebine koyup istediği gibi seyahat edemeyecek.
***
Bakın, Özcan’ın söyledikleri tartışılır, eleştirilir, hatta sert şekilde mahkemeye taşınır. Ama “yurt dışına çıkamazsın” demek, işin rengini değiştirir.
***
Bolu’nun başkanı bugünden sonra istediği kadar kürsüye çıksın, sesi artık pasaport kontrolünde kesilecek. İşte mesele de burada: Demokrasi, rahatsız edici sözleri tahammülle karşılamayı gerektirir. Rahatsız olmayacaksan, demokrasinin ne anlamı kalır ki?
Bugün Tanju Özcan, yarın adı bilinmeyen bir gazeteci, öbür gün herhangi bir vatandaş… Umarım artık normale döneriz…
HALKIN SÖZÜ: Konuşanın vay haline!