Mehmet Şimşek ve yeni Merkez Bankası yönetiminin ikinci yılı, Türkiye ekonomisi için tam anlamıyla bir sınav dönemi oldu.
“Enflasyonu düşüreceğiz” sloganıyla yola çıkan ekip, milletin sabrını ve dayanma gücünü zorlayan bir süreci yürüttü. Deyim yerindeyse, anasından emdiği sütü burnundan getirdi! Sürekli tekrarladıkları tek şey; “Program çalışıyor!” oldu.
***
Oysa bir “program”, hedefi net, başlangıcı belli, bitişi belirli ve adımları açıkça yazılmış bir yol haritasıdır. Ne yapılacağı, nasıl ve ne zaman sonuç alınacağı önceden bilinir.
Ancak Şimşek ve Merkez Bankası ekibinin iki yıldır uyguladığı politika bu tanımın yanından bile geçmiyor.
Evet, bir başlangıç vardı ama sonrası hep bulanık… Ne zaman bitecek? Hangi sonuçlara, hangi koşullarda ulaşılacak? Ekonominin durumu o sırada nasıl olacak? Meçhul!
***
Bugün Merkez Bankası toplanacak ve “faizi sabit tutma” kararı alacak. Onları bu karar nedeniyle suçlamak da kolay değil; çünkü ülkede ekonomik kararlar artık politik belirsizliklerle şekilleniyor.
19 Mart operasyonunun zararı yalnızca Merkez Bankası rezerv kaybıyla açıklanamaz! Tüm bu yaşananlar olmasaydı bugün faizler “12 puan” daha düşük olacaktı. İmamoğlu üzerinden yürütülen siyasi hesaplaşmanın ekonomiye maliyeti inanılmaz boyutlara ulaştı.
Peki bitti mi? Şöyle anlatmaya çalışayım, acilen sonuçlandırılmazsa yönetilecek sağlam bir ekonomi kalmayacak ülkede…
***
Türkiye’yi bu belirsizlik ortamına sürükleyen süreç, faizlerin yüksek kalmasının nedeni… Yüklü faiz ise ekonominin freni…
Faizler arttıkça kredi kullanmak, yatırım yapmak ve harcama yapmak pahalılaşır. Talep düşer, fiyat artış hızı azalır ama ekonomik hareketlilik durur.
***
Şirketler borçlanamaz, yatırım yapamaz, küçülür. İşsizlik patlar…
Fabrikalar yavaşlar, ekonomik büyüme durur. Üretim daralır…
Krediler ödenemez hale gelir. Borçlanma batırır…
Enflasyon düşer ama bu sefer de ekonomi “resesyon”a girer. Durgunluk demektir. Toparlanması yıllar alır. Sosyal bedel ağırlaşır.
***
İki yıl geride kaldı ve ekonominin karnesinde “başarıyla tamamlandı” diyebileceğimiz tek bir başlık yok.
En büyük hata ise, geçici kriz yönetimini kalıcı ekonomik politika sanmaları… Ve en temel sorulara bile cevap verememeleri…
Türk Lirası olması gerekenden daha mı değerli? Evet.
Peki doları bu şekilde daha ne kadar baskılayabilecekler?
Döviz tabiatıyla yeniden yükseldiğinde enflasyon da peşinden gelecekse, bugünkü sıkı para politikasının ne anlamı kalıyor? Eğer sonunda yine enflasyon varsa, bugünlerin amacı ne?
***
Kriz, siyasi hırsların ve şahsi kinlerin esiri haline gelirse kaybedilenin sadece para olmadığını, bu defa hep birlikte göreceğiz.
Tam da tarihin bize öğrettiği gibi… Bu toplum ya aklını başına toplayacak ya da kendi elleriyle şekillendirdiği geleceği yaşayacak. Olması gereken de bu değil mi?