Nasıl gidiyor bayram? İyi mi? “İyi…” diyebilmeyi çok isterdim.

Ama kurban bizsek, bu bayram kimin bayramı? Kutlayacak halimiz kaldı mı sahiden?

Hem içeride hem dışarıda işler arapsaçına dönmüş durumda. Tam anlamıyla bir kısır döngü içindeyiz. Sorunlar üst üste yığılıyor, üstünü örttükçe altı kabarıyor.

Belirsizlik ve kırılganlık her geçen gün artıyor. Gördüğünüz sis değil, sistem çökerken çıkan duman aslında…

***

Artık öyle bir noktadayız ki, krizin kendisiyle değil, geride bıraktığı ruhsal enkazla boğuşuyoruz. “Kriz” kelimesi bile utançtan ortalıkta görünmüyor. Nitekim yaşadığımız durum, eski bildiğimiz kriz tariflerine hiç benzemiyor.

Eskileri hatırlayanlar bilir… O krizler kalp krizi gibiydi. Ani, sert, sarsıcı… Bir gecede döviz fırlardı, faizler tavana çarpardı, birkaç büyük şirket batardı ve hepimiz bir anda fakirleştiğimizi anlardık. Hiç değilse “şok” yaşanırdı. Sonra da bir tür tedavi başlardı.

***

“Acı reçete” dedikleri şeyin, en azından ne olduğunu bilirdik.

Kemer sıkılır, üretim artar, ihracata yüklenilir, 6 ayda ya da 1-2 yılda tünelin ucundaki ışık görünürdü.

Bugün yaşadığımız şeyse kalp krizi değil… Vücudu sinsice ele geçiren bir hastalık gibi.

Belirtileri artık gizlenemiyor ama hâlâ kabul edilmiyor.

“Her şey kontrol altında, büyümeye devam ediyoruz” masalı anlatılıyor. Masal bu ya… İnsan bir kurtarıcı bekliyor çocukluk alışkanlığıyla…

***

Peki bu yaşadığımıza ne ad koyuyorlar? Cevap yok!

Acaba, “Siz buna kriz mi diyorsunuz? Bu daha hiçbir şey… Sonbaharda görün esas fırtınayı…” mı demek istiyorlar?

Algı elbette önemli… Şimdi “kriz var” deseler, “Kim çıkardı?” diye soranlar olacak. Kim cevap verecek? Cevaplayan kimi suçlayacak? Kendilerini mi?

Düşünce yapısı belli… “Ne güzel sabah akşam İmamoğlu’ndan konuşuluyor… Hiç karıştırmayalım ekonomiyi!”

***

Oysa bu tablo, sadece ekonomik değil, aynı zamanda bir yönetim krizinin eseri. Zira “öngörü” dedikleri meziyet eğitim ile gelişen bir yetenek.

Örnek mi? Buyurun size faiz! “Hans’ın, Corç’un ağzına bakmayız. Bu milleti faiz belasından kurtaracağız!” dediler. Sonra döndük, Hans’tan borç alabilmek için faizi yüzde 50’ye dayadık. Hans da Corç da hala yaklaşmadı yanımıza…

***

Yüksek faizin faturası yavaş yavaş çıkıyor.

Sanayi borçlu…

Hizmet sektörü borçlu…

Vatandaş borçlu…

Üstelik borcun da faizi var!

Kredi kartına sadece asgarisini ödeyen bir toplumdan borcunu ödemesini bekliyorlar.

Ve asıl ironi:

Türkiye’de her şeyin mega, devasa, battal boy olması makbuldür ya… E bize de küçük kriz yakışmazdı haliyle… Buyurun size ülke tarihinin en sinsi, en derin ve en uzun süren krizi!