“PR gezisi” denilen davetlerin çoğu insanı övmeye zorlar… Ben o diyet borcunu sevmem… Kimseye de borçlanmam. Bunu bilirler…
Önceden uyarayım da sonra arkamdan “Vay efendim Murat da mı döndü, müteahhit güzellemesi yapıyor?” diye konuşmayın.
***
Bir günlüğüne de olsa kalktık gittik Barcelona’ya... Neden? Limak orada şu meşhur Camp Nou stadının yenilemesini yapıyor. Benim derdim hem göreyim hem de Şampiyonlar Ligi havası soluyayım…
Barcelona Eintracht Frankfurt maçı vardı. Maç öyle aman aman değildi… Barcelona 2-1 ite kaka yendi.
Manzarada devasa bir stadyum var ortada… Daha doğrusu bir şantiye... On binlerce kişi şantiyeye girip maç izleyip çıkıyor. Hiçbir karmaşıklık da yaşanmıyor. Bana bu çok ilginç geldi.
Aslında bunu bir Türk şirketinin yapması ne yalan söyleyeyim, insanın hoşuna gidiyor.
***
İspanya’dayız yahu! Hani şu burnundan kıl aldırmayan, her işi kuralına göre yapan, bürokrasinin kralının olduğu Avrupa Birliği ülkesi… İhaleyi kim almış? Limak.
“Nasıl aldılar yahu?” diye az konuşulmadı. İşin aslı teknik puanlamada bizimkiler aslında sınıfta kaldı. Son sıradaydı.
Şaka yapmıyorum. İspanyol devleri Ferrovial falan 100 üzerinden 58 almış, bizimkiler 50’yi bile zor buldu ilk başta... E peki nasıl oldu da iş Türk’e kaldı? Cevap çok bizden ve çok tanıdık; “Hız ve Para” çözdü bulmacayı…
***
Barcelona Kulübü bildiğiniz borç batağında… Başkan Laporta bakmış, İspanyol firmaları “Biz bunu 2026’dan önce bitiremeyiz, parayı da peşin isteriz” diye nazlanıyor. Limak çıkmış sahneye, “Ben bunu ucuza yaparım, erkenden de seni stada sokarım” demiş.
Goldman Sachs’tan gelen paranın limitine uyan tek teklif bizimkilerden gelmiş. Kulüp yönetimi de teknik raporu elinin tersiyle itip, “Bana para kazandıracak adam lazım” diyerek imzayı basmış.
Risk mi? Büyük risk! Bizim müteahhitlerin iş yapışı ile İspanyol’un paraya sıkışmışlığı mükemmel bir “stratejik ortaklık” doğurmuş.
***

Neyse, inşaat alanını geziyoruz... İçeride hummalı bir çalışma. Öyle “iki kolon diktik, üzerine çatı koyduk” işi değil bu... Şehrin ortasında, dar bir alanda, devasa vinçlerle, geceleri malzeme sokarak ilerleyen bir şantiye…
Mevcut stadyumun tarihi yapısını koruyup, üzerine uzay üssü gibi bir şey inşa ediyorlar. 105 bin kişi alacak.
***
Zira beni en çok etkileyen ne oldu biliyor musunuz? Çelik. Bildiğiniz Türk çeliği…
Stadyumun tepesine, 50 bin metrekarelik devasa bir “bisiklet tekerleği” gibi çatı asıyorlar. Bu çatının, o devasa kolonların çeliği nerede üretiliyor? Gemlik’te, Kocaeli’nde...
Çeliği Türkiye’de milimetrik işliyorlar, gemiye yükleyip Barcelona limanına indiriyorlar. Orada lego gibi birleştiriyorlar. Yaklaşık 28 bin ton çelikten bahsediyoruz.
Yani “Made in Turkey” etiketinin ucuz işçilikle değil, ağır mühendislikle yan yana durduğu nadir örneklerden biri.
***
Olay sadece Limak’ın oraya tabela asması değil. Arkasında mühendislik var, camcısı var, lojistikçisi var. Türkiye’den İspanya’ya, hem de katma değerli, mühendislik harikası bir ihracat akıyor.
Bu, kuru kuruya beton döküp dönmekten çok daha kıymetli. Türk mühendisi, Türk işçisi, Türk çeliği Avrupa’nın en ikonik yapılarından birine imza atıyor.
Peki her şey güllük gülistanlık mı? Tabii ki değil. Verilen tarih taahhüdüne uyulamıyor. Stat ancak Kasım 2025’e yetişiyor. Neden?
Efendim, Yemen’deki Husiler füzeyi çakınca, Kızıldeniz kapanmış. Çin’den, Asya’dan gelecek malzemeler Ümit Burnu’nu dolaşmak zorunda kalmış. Lojistik kopmuş.
Yetmemiş, Barselona Belediyesi “Yangın merdiveni nerede? Çıkış planı ne?” diye ruhsatı geciktirmiş.
Bir de bizim klasik “işçi” meseleleri var. Katalan müfettişler şantiyeyi basmış, bazı taşeronların işçilerinin evrakları eksik çıkmış, çalışma saatleri aşılmış. Cezayı kesmişler.
Bizimkiler alışık tabii “Hallederiz abi” demeye ama Avrupa’da o işler öyle yürümüyor. İş güvenliği, çalışma izni deyince adamın gözünün yaşına bakmıyorlar.
Bu arada inşaatta kimsenin burnu bile kanamamış hâlâ… Demek ki tepelerinde müfettiş olunca, kurallar işliyormuş. Avrupa disiplini dedikleri bu olsa gerek…
***
Eğri oturalım doğru konuşalım. Limak büyük bir kumara girmişti. “Yapamazlar, teknikleri yetmez, deneyimleri yok” deniyordu. Gördüğüm kadarıyla stadyumu bir cerrah titizliğiyle biraz da Türk usulü hızla ayağa kaldırıyorlar.
FC Barcelona yönetimi de gecikmeye rağmen sesini çıkarmıyor. Niye çıkarsın? Günlük 1 milyon Euro ceza kesme hakları var ama “Aman tadımız kaçmasın, yeter ki bitsin” modundalar... Çünkü Limak olmasa, Avrupa’da o işi o paraya yapabilecek başka bir şirket bulamazlar.
***
Muhtemelen Barça bu yıl rahatlıkla şampiyonluğa uzanacak İspanya’da… Bence daha önemlisi Türk mühendisliği bu projeyle Şampiyonlar Ligi’nde final oynuyor. Finalde en kritik aşama olan çatı montajı önümüzde… Orası da ayrı bir mühendislik kumarı... Rüzgâr, ağırlık, milimetre hesabı… Orada hatanın affı yok!
Avrupa’nın ortasında, “Türkler de bunu yapabiliyormuş” dedirten bir şantiye… Yüzümüzün akıyla çıkalım da şu işten, gerisi bahane…