Türkiye ekonomisi son yıllarda, Barış Manço’nun o ünlü şarkısında dediği gibi “Ali yazar, Veli bozar” durumu yaşadı.
Gün geldi iktidar “Faiz sebep enflasyon sonuç” deyip faizleri indirdi, enflasyonu patlattı.
Baktı ki ekonomi bilimine aykırı politikalar döviz kurlarını da artırıyor bu kez Kur Korumalı Mevduat (KKM) denen bir şey icat etti.
İşler sarpa sarınca bu kez ekonomi yönetimini
değiştirdi.
Yeni yönetim “Enflasyon sebep faiz sonuç” demeye cesaret edemese de faizleri artırdı.
Ekonomideki bu deneme-yanılma dönemlerinde zengin kesim parasına para katarken olan dar gelirliye oldu.
Bitmeyen bir zam yağmuru başladı.
İktidar, yanlış politikaların neden olduğu zamları
durdurmak için neler
yapmadı ki...
Önceki yıllarda soğan fiyatı artınca soğan depolarını bastılar.
Çiftçiyi, esnafı hedef haline getirdiler.
AKP’li belediyeler aracılığıyla tanzim satış noktaları açtılar.
Marketleri denetim yağmuruna tuttular. (Bazı AKP’li belediye başkanları, zamların nedeni ekonomi politikası değilmiş gibi şov için hâlâ market basıyor.)
Daha neler neler…
Hiçbiri işe yaramadı, fiyat artışları durmuyor.
Şimdi de iktidar, işçi, memur, emekliye insanca yaşatacak zam vereceğine akıl veriyor.
Şöyle ki…
Sanayi Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Merkez Bankası ve TÜBİTAK’ın desteğiyle, “Market Fiyatı” isimli bir cep telefonu uygulaması hazırladılar.
Vatandaş bu uygulamaya bakıp hangi ürünün hangi markette daha ucuza satıldığını görecekmiş.
Yani dar gelirli, istediği ürünü 3-5 lira daha ucuza alabilmek için o marketten bu markete koşacak.
Kendilerini bu hale
düşürenlerin kulaklarını çınlatacak.

15 liraya içtiğin suyu çıkarmak 20 lira!
Yanlış politikalar nedeniyle ekonomide hiç bitmeyen bir kriz var. TÜİK her ne kadar “düşüyor” dese de enflasyon can acıtıcı boyutlarda.
Çarşıda, pazarda, markette her şey durmadan zamlanıyor. Fiyat algımız şaştı. 2 kişilik öğle yemeğine ödediğimiz parayla ünlü bir markadan gömlek alınabildiğini görünce, “yemek mi pahalı gömlek mi” diye kendimize soruyoruz. Neyin fiyatı ne kadar olmalı konusunda kafa karışıklığı yaşıyoruz.
Kuşadası’nda çektiğim yukarıdaki fotoğraflar bu durumu özetliyor.
Bir otomatta 0.5 litrelik su 15 liraya satılıyor.
O otomatın yanındaki umumi tuvaleti kullanmanın ücreti ise 20 lira.
Yani 15 liraya içtiğiniz suyu, tuvalette çıkarmak suyun fiyatından daha fazla.
Su mu pahalı, tuvalet mi?
Yoksa ikisi de normal mi?

“Uyuşturucusuz Türkiye”!
AKP, MHP ve DEM Parti’nin başını çektiği “Terörsüz Türkiye” sürecinde konuşulmayan bir başlık var.
O da uyuşturucu…
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 2019’da şöyle demişti:
“PKK’nın uyuşturucudan elde ettiği gelir yılda 1.5 milyar dolar. Hiç kimse bana PKK’nın etnik terör örgütü falan olduğunu söylemesin. Yalandır, safsatadır ve sahadaki gerçeklerle hiç ilgisi yoktur. PKK, bir insan kaçakçılığı ve uyuşturucu ticareti örgütüdür. Hatta bu gerçeği ABD bile resmi raporlarla itiraf etmiştir…”
Şimdi soru şu:
Kendini feshettiğini duyuran PKK bu uyuşturucu ticaretine son verecek mi?
1.5 milyar dolarlık bu gelirden vazgeçecekler mi?
Yoksa bu uyuşturucu ticareti başka isimler altında, başka organizasyonlarla mı devam edecek?