Bu hafta CHP’nin İstanbul il binasının önünde yaşanan kuşatmayı biliyorsunuz.

Bir yanda, mahkemenin il yönetimine atadığı Gürsel Tekin’in binaya girmesini önlemek isteyen CHP’liler vardı.

Diğer yanda ise Tekin’in binaya giriş yolunu açması için iktidarın görevlendirdiği polis…

Saatler süren itiş kakışın ardından Tekin amacına ulaşıp binaya girdi.

CHP yönetimi ile Tekin arasındaki söz düellosu bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor…

Olaylar sonrasında binanın içinin ne hale geldiğini, kuşatma sırasında gözünden yaralanan CHP’li vekil Mahmut Tanal’ın çekip paylaştığı videoyla gördük.

Videoda, parti binasının içinin savaştan çıkmışa döndüğü; polislerin, parti sekreterlerinin görev yaptığı bölüm dahil her yerde öbek öbek oturduğu ve her tarafa çöplerin atıldığı dikkat çekiyordu.

Bunu gören de mekanın CHP İstanbul il binası değil, otogar bekleme salonu olduğunu sanır. Öylesine tuhaf bir görüntü vardı.

Diyeceğim
o ki… Polise, binanın dış güvenliğini sağlama ve her gelenin içeriye girişini önleme görevi verilmiş olabilir. Ancak bir partinin, hele de iktidarın hedefinde olan ve talimatla silkelenen bir partiye ait binanın içine konuşlanması hoş değil.

Çünkü parti binaları, o partilerin mahrem alanlarıdır. Rastgele bir yermiş gibi düşünülemez.

İktidar, “Muhalefetin önemli bir kalesi kontrolümüz altında” mesajı vermek istediyse o başka…

Diğer taraftan görevlendirme yapan makamların, o polislerin bina dışında oturup nöbet tutacağı ve yemek yiyeceği yerleri, hatta ihtiyaçlarını giderebilmeleri için seyyar tuvaletleri bile planlaması gerekmiyor mu?

Ne yazık ki tüm toplumsal olaylarda aynı plansızlığa tanık oluyoruz.

CHP il binasına yönelik kuşatma dün sona erdi.

Ancak dillendirilen şu iddia da yabana atılacak gibi değil…

Bu karambolde, CHP il binasının içine ileride kullanılmak üzere dinleme cihazı ve gizli kameralar yerleştirilmiş olabilir mi?

Zaman gösterecek…

Kuşatmadan geriye kalanlar - Resim : 1

Bu görüntü CHP il binasında çekildi.

Ecevit’i hatırlatan CHP’li vekil

Kuşatmadan geriye kalanlar - Resim : 2

CHP’li Suat Özçağdaş gazetecilere böyle çay dağıttı.

CHP İstanbul il binasındaki olaylarla başladık, onunla devam edelim…

Çok sayıda gazeteci binanın dışında pazar gününden beri kelimenin tam anlamıyla günlerce nöbet tuttu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş önceki gün binadaydı.

İçeriden, çay dolu karton bardakların bulunduğu bir tepsiyle çıktı.

Gazetecilere tepsideki çayları ikram etti.

Bir gazeteci, “Koskoca siyasetçi çay servisi mi yapar?” diye düşünmüş olacak ki tepsiyi Özçağdaş’tan almak için hamle yaptı. Ancak Özçağdaş, “Çayını al abi” deyip servisi sürdürdü, gazetecilere tek tek çay ikram etti.

Onun bu incelikli davranışı bana rahmetli Bülent Ecevit’i hatırlattı.

O da röportaja gelen veya evinin önünde nöbet tutan gazetecilere incelikli davranırdı.

Ya kendisi ya da eşi Rahşan Hanım gazetecilere çay servisi yapardı.

Ecevit’in şiiri

Kuşatmadan geriye kalanlar - Resim : 3

Ecevit gazetecilere çay ikram ederdi.

Laf Bülent Ecevit’ten
açılmışken onun yazdığı şu şiiri es geçmek olmaz…

İki büyük suçumuz var
seninle benim Cihangir

Biri sevmek biri sevilmek

Bunca büyük suçlarla
padişah olunmaz

Biz insanız Cihangir
bizden tahtlara han olmaz.