Yıl, 1987.
Emine Şeyma Usta, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde çalışıyor; Arapça, Farsça, Osmanlıca çeviriler yapıyordu. Mevlana, Hacı Bayram Veli, Akşemseddin, Abdulkadir Geylani, Fahrettin Razi gibi dini alimlerin gün ışığına çıkmamış bilinmeyen eserlerini günümüz Türkçesine tercüme ediyordu…
İslam Araştırma Merkezi/İSAM’da Arap Dili Edebiyatı, Cidde Üniversitesi ve İslami İlimler Araştırma Vakfı/İSAV’da fıkıh eğitimi almıştı…
Ki zaten din eğitimi ortamında büyümüştü; babası Rize’nin tanınmış isimlerinden Hafız Ali Usta, dedesi Hafız Harun Tiryaki idi. (Ailenin Kurtuluş Savaşı’ndaki yiğit mücadelesi için Çiğdem Usta’nın “Rize’nin Kahraman Savaş Çocukları” makalesini okumanızı öneririm.)
Emine Şeyma Usta onca donanıma sahip olmasına rağmen kimi tercümelerde zorlanıyordu. Sözü kendine bırakayım:
-“Süleymaniye Kütüphanesi Müdürü Muammer Ülker hocam tercümeler konusunda devamlı bana yardım etmekte ve yol göstermekteydi. Hocam bir gün beni yanına çağırdı, ‘Yavrum sen çok zorlanıyorsun’ dedi, ‘seni büyük bir hocamıza göndereceğim, onun seni tam manasıyla yetiştireceğine inanıyorum.’”
Gönderilen hoca, uzun yıllar Süleymaniye Kütüphanesi’nde görev yapmış, İbnü’l- Arabi’nin “el-Fütuhatü’l Mekkiye” gibi nice eseri dilimize kazandırmış Selahattin Alpay idi…
Bir gün ders sırasında bir olay yaşandı:
Atatürk’ün dine bakışı
Sözü yine Emine Şeyma Usta’ya bırakayım:
-“Bir gün ders arası hocamla sohbet ederken asker çocuğu olduğunu ve babasının Atatürk ile yakın silah arkadaşlığı yaptığını söyleyince, sordum: ‘Hocam siz Atatürk’ü tanıdınız mı?’ hocamın yüz ifadesi değişti, gözyaşlarıyla tebessüm birbirine karıştı ve söze şöyle devam etti: ‘Yavrum o benim manevi babamdı. Hatta beni okutmayı, yetiştirmeyi o üstlendi.’
-“Devamlı Atatürk hakkında sorular soruyordum bitmiyordu. Bir gün de hocama, ‘Atatürk’ün dine bakışı nasıldır’ diye sordum. Yerinden kalktı bana bir kitap uzattı. Dedi ki, ‘Kızım ben anlatmasına anlatayım da sen bu kitabı günümüz Türkçesine çevir. Senin gibi milyonlarca vatandaşımız milletimiz bunları iyi bilmiyor. Sen bu eseri çevir, o zaman Atatürk’ün dine bakışını benim anlatmamdan çok daha iyi anlayacaksın…’”
-“Heyecanla eseri aldım ve İstanbul Müftülüğü Daire Başkanı olan Prof. Abdülaziz Bayındır hocama götürdüm. Çalışmaya başladığım her eseri önce ona danışıyordum. Hocam Abdülaziz Bey böyle çalışmadan kendisinin de haberdar olmadığını söyledi ve çevirmemi tavsiye etti…”
Kitap, ilk olarak 1927 yılında Diyanet İşleri Reisliği tarafından yayınlamıştı.
Sözü yine Usta’ya bırakayım:
-“Rahmetli hocam Selahattin Alpay’ın bana aktardığına göre, Atatürk bir gün Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi Hoca’ya şöyle der: ‘Hocam camilerimizde okunan hutbelerden milletimiz tam aydınlanıyor mu? Senden istediğim ayetlere dayanan bir hutbe kitabının hazırlanması. Çünkü bizim dilimiz Türkçe’dir. Okunan hutbeler de siz daha iyi bilirsiniz ki Arapça aktarılmaktadır. Milletimiz yüce İslam dinini çok iyi anlamamaktadır. Türkçe ile hutbelerin vatandaşlarımıza seslenmesini istiyorum. Bu büyük milletin diniyle, kültürüyle daha iyi büyüyeceğine inanıyorum.’ Ve bu hutbeler böylece hazırlanmıştır…”
Ayıptır artık
Emine Şeyma Usta 1987’de başladığı tercüme işini 2005’te bitirdi: “Atatürk’ün Hazırlattığı Hutbeler.”
Kitabın ikinci baskısı 2016 yılında oldu. Beyaz Köşe Kitabevi’den İsmail Erciyaş kitabı bana gönderince bu çalışmadan haberim oldu. Kitabı sizlere tanıtmam bugüne nasip olacakmış meğer… Çünkü:
Atatürk’ün dini inancı yine kimi fırsatçılara dert oldu! Külliye’den ulufe alan bir danışman, herhalde “iktidara yaranırım” kurnazlığıyla dün yazdıklarının bugün tersini söylüyor.
Atatürk’ün kişisel dini inancı size ne, bize ne?
Bakınız:
Her devrim, içinde doğduğu ekonomi-politik-kültürel koşulları kökten değiştirir. Osmanlı’nın son yüzyılında İslam’ı hurafelerle yozlaştıran din bezirganlarına karşı aydınlanmacı kuşak, İslam’ı hak ettiği yüce mertebeye çıkardı. Cehaleti değil, Kuran’ı rehber olarak gördü, gösterdi. Mesela:
-“Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer, mutlaka bir şeye inanacağız. Bu dinlerin en sonuncusu, elbette en mükemmelidir. İslam dini hepsinden üstündür…”
Veya:
-“Milletimiz din ve dil gibi iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından söküp alamamıştır ve alamaz da…”
Atatürk’ün inanç ile ilgili benzer çok sözünü bilirsiniz. Ki bu satırları bile savunma amaçlı yazmak üzücü! İnsanları kişisel inançları üzerinden yazmak-konuşmak pespaye bir durum…
Biz kimseyi “babası casus birinin Külliye’de ne işi var” diye “bel altından” vuruyor muyuz?
Ayıptır, günahtır; bırakın Atatürk ile uğraşmayı…
“Atatürk’ün Hazırlattığı Hutbeler” kitabını okuyun, İslam’ı nasıl yücelttiğini görün…