AA’nın mayıs ayında yaptırdığı anket

9 Temmuz’da bir anket yayımlandı.

Devletin haber ajansı Anadolu Ajansı (AA) ile Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) işbirliğinde yapılan kamuoyu araştırmasına göre, halkın yüzde 68.4’ü “Terörsüz Türkiye” sürecini olumlu buluyordu. Anket, 9-15 Mayıs’ta 26 bölgeyi temsilen illerde yaşayan kişilerle “Bilgisayar destekli telefon anketi” yöntemiyle yapıldı. Araştırma kapsamında 2 bin 69 kişinin görüşü soruldu.

Anketin hazırlandığı tarih 9-15 Mayıs, yayımlandığı tarihse 9 Temmuz 2025. Anket bittikten iki ay sonra kamuoyuyla paylaşıldı.

Sonra…

“Terörsüz Türkiye” sürecine destek veren Aydınlık Gazetesi’nin manşetinden okuduk:

“Cumhurbaşkanı’nın üniter yapı, vatandaşlık tanımı, resmi dil gibi kırmızı çizgilerin korunacağına dair kararlı mesajları ve MİT’in titiz yönetimi ile süreç olumlu bir rotada ilerlemişti. Mart ayından beri yüksek olan kamuoyu desteğinin son zamanlarda düşüşe geçtiği öğrenildi. Aydınlık’a konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)’nden kaynaklar, yapılan saha araştırmalarında daha önce yüzde 65’e yaklaşan halk desteğinin yüzde 40’ın altına indiğini söyledi. Değerlendirmelere göre toplumun ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine desteğinin düşüşünde üç etken öne çıktı: Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun kısır mesaisi ve DEM Parti ile CHP’nin aşırılıkçı talepleri, Öcalan’ın 27 Şubat sonrası tahrife açık ifadeleri, terör örgütünün Suriye’deki varlığına dair belirsizlikler. (17 Ağustos 2025)”

Bu manşetle ilgili bir “tartışma” yaşanmadı. Hatırlatayım: AA ve ANAR’ın mayıs ayında yaptığı anket yüzde 68.4’ken gazetenin “yalanlanmayan” manşetine göre destek yüzde 40’ların altına düştü.

Devam edelim.

Sürece destek neden düştü?

Ardından süreci takip eden ve hazırlanan son “Alevi Raporu”nda imzası olan gazeteci Mehmet Çek’in şu paylaşımı dikkat çekti:

“Niçin saha araştırmaları ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin akıbetine dair olumlu inancın hızla düşüşe geçtiğini göstermeye başladı? İşte hep bu ve benzeri andavallıklar yüzünden. Kamuoyu yoklamalarında sürecin başarısına dair olumlu inancın bu kadar sert bir şekilde düşüşe geçmesinin 3 temel sebebi görünüyor: Sürecin merkezine oturtulan Suriye’de belirsizlik. Öcalan’ın bazen tahrif de edilmiş açıklamalarının dolaşıma sokulması. Öcalan, DEM ve örgüt cephesinden gelen had bilmez açıklamalar. Komisyonun kurulması ve komisyondan yansıyanlar. CHP ve DEM in komisyona sundukları listelerin süreçle alakasızlığı, ciddiyetsizliği. Öyle başlamış dolayısıyla vatandaş öyle inanmıştı ki sadece teknik ve pratik bir organizasyon olarak tak tak gidecek süreç. Vatandaşın duymak istedikleri bıçak gibi kesildi. Araya Öcalan fantezileri girdi. Komisyon sululuğu girdi ve Suriye’de işler sürecin başlangıç noktasından daha kötüye gitti.

Bu arada devletin tepesinden de çarpıcı açıklamalar geldi.

7 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: “Terörsüz Türkiye çalışmalarında herhangi bir al-ver sürecinin, pazarlığın, istiklal ve istikbalimizi tehlikeye atacak hiçbir adımın yeri yoktur, asla da olmayacaktır.”

13 Ağustos’ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) omurgasını oluşturan PKK/YPG’ye seslendi: “Kusura bakmayın kimse enayi değil, biz enayi değiliz.”

19 Ağustos’ta da TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “İçeride ve dışarıda bu sürecin başarısız olması için gayret sarf edenler, bu süreci zehirlemeye kalkanların olacağı biliniyor. Dolayısıyla burada özellikle bizlerin saflarımızı sıklaştırarak bu konuda hiçbir eksik ve gedik olmaksızın yolumuza başarıyla devam etmemiz gerekiyor” dedi.

PKK’nın yayın organından iki senaryo

Peki bu arada PKK’ya yakınlığıyla bilinen yayın organlarında ne yazıldı, çizildi?

Örneğin…

Yeni Yaşam Gazetesi’nde gazeteci Sinan Cudi 20 Ağustos’ta “Altı ay geçti; barışın neresindeyiz?” başlıklı yazısında şu satırları kaleme aldı:

Önümüzdeki altı ay için iki ana senaryo var.

Olumlu senaryo: Komisyon, Ekim’e kadar bir çerçeve mutabakatı hazırlar; Meclis asgari güven artırıcı yasa paketini geçirir; yerel yönetimler ve kültürel haklar başlıklarında idari düzenlemeler yapılır; yargısal baskı eşikleri düşürülür; Suriye dosyası “sınır güvenliği–geri dönüşlerin güvenliği” eksenine çekilerek Kürt karşıtı militan yapılarla temas minimize edilir. Böyle bir seyir, yıl bitmeden gündelik hayatı iyileştiren somut sonuçlar üretir.

Olumsuz senaryo: “Değişmez maddeler” kalkanı ve “terörsüz Türkiye” retoriği, kimlik ve yerinden yönetim başlıklarını tamamen kilitler; komisyon, usul tartışmalarında debelenir; sahada ise Suriye’deki konjonktür Ankara’yı güvenlikçi reflekslere iter. Böyle bir patikada silahların susması “askıya alınmış bir çatışma”ya dönüşür; toplumsal barış beklentisi yıpranır; taşeron şiddet ağları güçlenir; yeni bir güvenlik sarmalı kapıyı çalar.

Bir not: Bu arada PKK yayın organlarında ve DEM siyasetinin önde gelenlerinde hedefe Dışişleri Bakanı Hakan Fidan konuldu.

Tabii hatırlatmakta fayda var: PKK’nın yöneticilerinden Duran Kalkan da Meclis’te kurulan komisyonun sonuç vermesinin tek şartının Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü olduğunu savundu. Ayrıca Kalkan, “Öcalan ve heyeti, rehin tutulduğu İmralı’da değil, Meclis’e getirilerek dinlenmelidir (21 Ağustos 2025/Medya Haber TV)” dedi.

Bir dostum da Öcalan ve İmralı heyeti arasında yapılan görüşmelere dikkat çekti ve “30 Mayıs notlarına bak” uyarısı yaptı. Öcalan görüşmede “17 kez komisyon” diyor ve ekliyor:Oysa ben diyorum ki meclis komisyonu gelsin kanun taslağı önereceğim. Bu davadan mağdur olan, katılım yapan, dağda olan, sürgünde olan herkesin geri döneceği, kimlikleri ve dilleri ile devletle bütünleşmeleri kabulümüzdür diye bir kanun taslağı öneriyorum. Hukukçular şekil verir.”

SONUÇ: Bakalım devlet inisiyatifiyle yürüyen “süreç” nasıl devam edecek?

SON DAKİKA HABERLERİ

Aytunç Erkin Diğer Yazıları