Hangi Öcalan?
12 Ekim 2025.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’un, “Terörsüz Türkiye’ye geçiş ve demokrasiyi geliştirme süreçlerinin dinamikleri” başlıklı analizi Anadolu Ajansı’nda yayımlandı. Uçum özetle dedi ki: “Türkiye’nin yükseliş çağını hazırlayacak bu dönemin iki ana aşaması vardır. Bunlar geçiş ve demokrasiyi geliştirme (ilerletme) süreçleridir. Bu iki ana aşama asla iç içe geçmemelidir. Diğer deyişle ‘Terörsüz Türkiye’ye Geçiş Süreci’ ile ‘Demokrasiyi Geliştirme Süreci’ ayrı ayrı ele alınmak zorundadır.”
Geçiş sürecinin konusunu da şöyle anlattı Uçum:
“Ulaşılmak istenen yer Terörsüz Türkiye’dir. 27 Şubat Deklarasyonu, fesih kararı ve silah yakma eylemi de bunun delilleridir. Sınırları belli olan bu süreçte demokrasiyi ilerletmeye ilişkin her konunun ve uygulama süreçlerine ilişkin her talebin dikkate alınması söz konusu olamaz. Gündeme taşınan konular ve taleplerin hepsi geçiş süreci hukuku çerçevesinde değerlendirilemez. Böyle bir zorlama, geçiş süreci hukukunun unsurlarının doğru ve net tespit edilme çalışmasına ciddi zarar verir.”
Uçum’un yazısından anladığımız, (DEM Parti’nin ısrarla gündemde tuttuğu demokratik haklar, umut hakkı gibi konularda) devletin kararı net: “Umut hakkı geçiş sürecinde olmayacak, demokratikleşme sürecinde gündeme gelecek.”
Bu yazının mürekkebi kurumadan dün Abdullah Öcalan’dan enteresan bir açıklama geldi.
İmralı’dan “umut hakkı” talebi
Asrın Hukuk Bürosu yaptığı yazılı açıklamada 13 Ekim 2025’te, İmralı Ada Hapishanesi’nde Abdullah Öcalan ve diğer müvekkilleriyle görüştüklerini, müvekkillerin koşulları ve hukuksal durumları üzerine bilgi alışverişinde bulunduklarını bildirdi. Açıklamada Öcalan’ın adeta sürece şart koşarak DEM ve PKK çevrelerinin yaklaşık iki haftadan bu yana sistematik şekilde yoğunlaştıkları ‘Umut Hakkı’ meselesine girdiği görülüyor.
Öcalan özetle: “Umut ilkesi devletin atması gereken bir adımdır. Bu bagajı kaldırması lazım. Bu, binlerce insanı etkileyen bir meseledir. Nereden bakarsanız bakın bunun kaldırılması gerekir. Hukuk açısından bunun yapılması gerekir. Politika da adalet de bunu gerektiriyor” diyor.
Yani serbest bırakılmasını istiyor.
Bu yeni bir durum. Bugüne kadar devletten gelen açıklamalarla da kendisinin 27 Şubat açıklamasıyla da çok örtüşmeyen yeni bir durum.
Literal bir süslemeyi de ihmal etmemiş Öcalan: “Yaşam özgür yaşanacaksa anlamlıdır. Ben daha önce de ifade etmiştim. Ey hayat! Ya seni özgür yaşayacağım ya da hiç yaşanmamış sayacağım. İşte benim yaşam mottom, sloganım budur.”
Oysa aynı Abdullah Öcalan geçen aylarda “umut hakkı” konusunda “devletle” aynı çizgideydi.
Beş ay önce Öcalan:
Umut hakkı talebi hatalıydı
21 Nisan 2025’te İmralı Heyeti’yle yaptığı görüşmenin notlarında, iddia edildiği üzere heyetle Öcalan arasında şu diyalog geçmişti:
Heyet: Başkanım umut hakkı meselesinin tam anlaşılmadığını gördük. Onun kapsamını tam bilmiyordu. Sırrı Bey onu epeyce anlattı. AİHM kararı olduğunu, Konsey üyesi ülkeler için bağlayıcı olduğunu ifade etti. Hakan Fidan’ın geçmişte bu konuyla ilgili bilgisinin olduğunu söyledik. ‘İsterlerse Hakan Bey’den bilgi alabilirsiniz’ dedik. Başıyla onayladı.
Öcalan: O şey olmaz. Bahçeli’nin dediğiydi bu, o gündemleştirmişti. Bu işin sonunda ideal olanı ifade ediyor. Bu süreç bizim burada olgunlaştıracağımız, fesihten tutalım İran’a, Irak’a, Avrupa meselesine pratik öneriler geliştireceğimiz bir süreç. Bu şimdi değil. Bütün bunların sonunda bu meseleler olgunlaşacak. Konuşuyoruz. Ben de başta umut ilkesi için bir hafta içinde olacak demiştim, hatalıydı. Bu süreçlerde daha olgun ve sabırlı hareket etmeliyiz. Sürece doğru evriliyor. ‘Bu süreci Öcalan’ın hareket tarzı belirleyecek’ denmişti. Bu önemliydi, doğru. Daha önce çok kişi denendi, Sabrileri denediler, Selahattinler denendi, yanlış araçlar kullanılmıştı ve olmadı. İbrahim Bey ‘yanlış düğme’ dedi. Çok önemliydi. Gerçekten de düğmeyi doğru yerden bağlamak hayati önem taşır. Umut hakkı da böyledir. Bahçeli’ninki bir niyet beyanıdır. Tabi biz de hemen hayale kapılmadık. Bir özgürleştirme ilkesi olacak. Bu kayyumu da hapishaneleri de Avrupa’yı da onların durumunu da kapsar. Bu gerçekleştikçe hukuki boyutlar ne olur, ona kafa yorulur.
Burada soru şu: Abdullah Öcalan’ın hangi tespiti geçerli?
Devletin tepesi “geçiş sürecinde umut hakkı konuşulmayacak, silahlar bırakılacak sonra konuşulacak” diyor, DEM ve Öcalan “umut hakkı, demokratik haklar” açıklamaları yapıyor.
Burada soru şu: Süreç nereye gidiyor?
Kayıtsız, şartsız silah bırakma ve terör örgütünün tasfiyesi şeklinde izahlar aldatmaca mı idi? Ya da kim bize yalan söylüyor?
Devlet içinde bir değerlendirme de şöyle: Geçiş sürecinin hukuki altyapısının oluşturulması için kurulmuş komisyonun son olarak Diyarbakır gezisiyle akil adamlar rolüne soyunmak suretiyle bu tür süreçler için en büyük tehdit olan ‘zamana yaymak’a izin vermesi normal mi?
Bence “al ver ilişkisi olmayacak” açıklaması için kamuoyu bir açıklama bekliyor.