PKK açıklaması devletin perspektifiyle uyumlu mu?

46 yıl önce, 1979’da…

İçişleri Bakanlığı’nda bir grup tarafından hazırlanan 155 sayfalık “Doğu Raporu” dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e sunulur. Raporu hazırlayan komisyon, yakın bir gelecekte bölgenin kırsal kesiminde silahlı çatışmanın başlayacağı ihtimalinden söz eder. ‘Mevcut Durum” başlığı altında toplam 38 ayrılıkçı örgüt olduğu tespiti yapılırken, bunlardan birinin 38 örgütün en güçlüsü haline geldiğinin altı çizilir.

Evet… Ankara Çubuk Barajı’nda 1973 yılında ilk toplantısını yapan, 1978’de de PKK adını alan örgüt dün “kendisini feshetti”, “silahları bıraktı.” Bu açıklamayı yaparken de “ideolojik” bir metin kamuoyuyla paylaşıldı. En tartışılan bölümdeyse; “Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkar ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” denildi.

Ankara’da görüştüğüm önemli bazı isimler “Metnin her vurgusunun devletin perspektifiyle doğrudan uyumlu” olduğunun altını çiziyor. Diyorlar ki:

Metin açık anlamı itibarıyla;

  1. PKK tarihsel misyonunu tamamladı çünkü inkar, soykırım ve asimilasyon politikaları son buldu.
  2. Öcalan’ın yaklaşımı “Kürt ve Türk halkının kurucu öğe olması” biçiminde çerçevelenmiş.
  3. Türk soluna tam bağımsız Türkiye’nin önemini hatırlatıp açıkça “sizin devrimcileriniz bunun için canını verdi” diyor.

Alt metindeyse;

  1. Kürtleri, bu iradeyi güçlü biçimde sahiplenmeye çağırırken 3. Dünya Savaşı hatırlatması yapması önemli. “Milli devlet/ iç cephe” perspektifini güçlendiriyor.
  2. Demokratik siyaset hakkının tanınması için bütünlüklü hukuksal güvence diyerek TBMM’yi işaret ediyor (Yeni anayasaya destek iması)
  3. Tam bağımsız Türkiye vurgusunu küresel demokrasi, adil ve eşit bir dünyaya duyulan ihtiyaç perspektifiyle birleştiriyor.
  4. Emperyalizmin muhtemel operasyonlarına karşı ön alıyor: Uluslararası güçleri demokratik çözüme “engel olmamaya” çağırıyor.

Lozan ve yeni anayasa tartışması

Ancak… PKK açıklamasındaki şu cümleler tartışılır: “Önder Apo, Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşmasının ve 1924 Anayasasının öncesini referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsedi. Cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleşen Kürt isyanları, 1000 yıllık tarihi Kürt-Türk ilişki diyalektiği ve 52 yıllık önderlik mücadelesi Kürt sorununun ancak Ortak Vatan ve Eşit Yurttaşlık temelinde çözülmesinin kazandıracağını göstermiştir.”

Açıklamada; 1924 Anayasası öncesine yani 1921 Anayasası’na atıf var ve Cumhuriyet’in ilanı olan 1923 ve sonrası “reddediliyor”. Ki unutulmasın; Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir!

Ki biz biliyoruz ki Lozan’ın her yıldönümünde (24 Temmuz 1923) şu açıklama yapılır:

“Bugün Lozan Antlaşmasının 100. Yılı! Kürt halkı için yüz yıldır devam eden ret, inkar ve katliamların yolunu açan kara günün adı Lozan Antlaşması! Emperyalist devletler ile sömürgecilerin, aralarında uzlaşarak Kürdistan’ı, halkımızın iradesini hiçe sayıp dörde parçalamalarının üzerinden yüz yıl geçti. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması, halkımız için karanlığın, sonu gelmeyen baskı, soykırım ve zulümlerin adıdır. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’yla varlığının resmen tanınmasını sağlayan Ankara hükümeti, üç ay sonra 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti ilan etti. Cumhuriyetin ilanı Kürt halkına karşı ret ve inkarı yasallaştırarak resmileştirdi.”

Şimdi “fesihten ve silah bırakmadan” sonra karşımıza ne çıkacak?

Nasıl bir Türkiye hayal ediliyor?

“Hakikati Araştırma Komisyonu” kurulup yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti’yle “hesaplaşma mı” yaşanacak?

Yoksa bu sadece “Kalabalık bir metin, ideolojik çizgileri kalın, biz özüne bakalım” mı? denilecek.

Ya da DEM Parti Milletvekili Sırrı Sakık’ın dün dediği gibi:

“PKK 12. Kongre sonuçlarını açıklayarak ‘tarihi misyonunu tamamladığını’ belirtti. Bugün Türkiye halkları için yeni bir dönem, yeni bir milat. Artık demokratik bir toplumun hayat bulması için siyasi mücadeleyi büyütme zamanı. Daha çok örgütlenip, daha çok mücadele edeceğiz. Şimdi görev TBMM’de. 100 yıllık ret, inkar, asimilasyon politikalarını ortadan kaldıracak bir toplumsal sözleşmeyi hayata geçirecek tarihi sorumluluk TBMM’dedir. Hepimize hayırlı olsun.”

SORU ŞU: Yeni anayasa nasıl olacak?

SON DAKİKA HABERLERİ

Aytunç Erkin Diğer Yazıları