“Tapulu evimize giremedik”

Yazarımız Aytunç Erkin polis engeline takıldı.

Polisin izin vermediği CHP’li oturup bekledi.

Çok sayıda partili görevlileri ikna etmek için uğraş verdi.

Kadınlar çoğunluktaydı.

Binlerce kişi durumu protesto etti.

Sabah kızım Asya’yı eşim Burçak’la okuluna götürdük.

Ne de olsa ortaokul birinci sınıfa başlangıç günüydü.

Heyecan dorukta. Onun içinde kopan fırtınalar bu yazının konusu değil.

O heyecanın ardından başka bir heyecana doğru yol aldım.

Milyonların nefeslerini tutarak beklediği o gün bugündü.

Hemen telefona sarıldım.

Mahkeme kararıyla CHP İstanbul İl Başkanı olan Gürsel Tekin’i aradım. “Gidiyor musunuz?” diye sordum.

Tekin kendinden emin bir sesle; “Gidiyoruz, önce basın toplantısı yapacağız sonra da kucaklaşacağız.”

Kucaklaşma nasıl olacaktı?

Çünkü…

Sanki şehirle bağlantısı kopmuştu…

Oysa yanı başında iki haftada bir on binlerin ya aracıyla ya da metroyla ulaştığı bir stat vardı.

Yanından E-6 otobanı geçiyordu.

Bir tarafında da Vadi İstanbul!

Ancak… Bütün giriş çıkışlar kapatılmıştı. Aklımda o soru: “Kucaklaşma nasıl olacak?”

Ablukanın kelime anlamı da bu değil miydi:

“Kuşatma… Bir devletin, bir kentin ya da bir yerin dışarıyla olan her türlü bağlantısını zor kullanarak kesme.”

Dün… CHP İstanbul İl Başkanlığı binasındaydım diyecektim ama giremedim. E-6 yan yolunda polis barikatı ve önünde bekleyen CHP’liler, binanın arka tarafında Azerbaycan Caddesi üzerinde yine polis barikatı ve bekleyen CHP’liler. Sonuçta Türkiye’nin kuruluşunun ve kurtuluşunun öznesi CHP’nin Ankara’dan sonraki en stratejik karargahına girilemiyordu. Biz de gazeteci dostlarım Hilmi Hacaloğlu ve Göksel Göksu’yla önce Azerbaycan Caddesi üzerinden binaya giriş yapmak istedik. Aslında Göksel uyarmıştı “Benim beş ya da altıncı denemem, çok zor.”

Olsun, yine de deneyelim! Bir polis memuru “Amirime sorayım” dedi. Amirim; Behzat Ç. mi? Amir’den yanıt geldi: “Almıyoruz.” Tamam o zaman; şimdi de yukarı çıkalım. Göksel o sırada telefonundan attığı adım sayısını gösteriyordu: “Bir saatte 11 bin adım.”

E-6 otobanının yan yolundayız. CHP binasına giden yolda TOMA’lar hemen önünde çevik kuvvet ve bariyerler. Geçiş yok. Bekleyen CHP’liler. Polislerin önünde oturan kadınlar. Gürsel Tekin’in oradan geleceğini düşünüyorlardı ve bir grup kadın yerde oturuyordu, birazdan aracının önüne yatacaklardı belki de. Bu arada yan tarafta siyah kıyafetleriyle kendilerini diğer gruptan ayırmış halde Tekin’i destekleyenler de bekliyordu. Dakikalar geçti ve o sırada bir hareketlenme oldu. Birisi bağırdı: “Bize izin vermiyorlar ama Gürsel Tekin’i destekleyenleri alıyorlar.”

Tartışmaların yaşandığı yere ilerledim. Bir CHP’linin kurduğu şu cümle tarihin özetiydi: “Tapulu evimize giremedik.”

10’a yakın Tekin taraftarlarıyla Genel Merkez yanlıları arasında söz dalaşı sürüyordu. İtiş kakış da cabası. İki grup da CHP’li değil mi? Öyle ama… Herkes birbirini “hainlikle” suçluyordu. Polis seyrediyordu. Sloganlar atıldı: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.” Dakikalar geçti yine ve iki grup sadece sözlerle birbirlerini eleştiriyordu.

Yine bir hareketlilik…

Gürsel Tekin’in il binasına doğru yol aldığı ve E-6 otobanının yanındaki yoldan geçeceği fısıldanmıştı. Herkes ayakta ve bekliyor. O sırada bir gazeteci “Diğer taraftan girmiş ve şu anda açıklama yapıyor” dedi. Açıklamayı izlediniz. Ayrıntısını yazmama gerek yok. Sadece şu ayrıntıyı vereyim. Tekin açıklama yaparken kafasına su şişesi fırlatıldı: “İsterlerse kurşun atsınlar. Şerefimle yemin ederim oradakiler CHP’li değil. Biz bugüne kadar parti içerisinde hiçbir arkadaşımızı ayrıştırmadık. Ama ne yazık ki öyle bir duruma geldik ki. Şimdi önümüzdeki günlerde partimizin kurumsal kimliğini muhafaza edecek, partinin bir an önce mahkeme koridorlarından çıkması için elimizden geleni yapacağız.”

Oysa biraz sonra polisin biber gazıyla birlikte Gürsel Tekin binaya girecekti.

O soru hala kafamda dönüyor: “Kucaklaşma nasıl olacak?”

E-6 otobanının yan tarafında bekleyen CHP’lilerle sohbet ettim. Hepsi öfkeliydi ve Tekin’i eleştiriyorlardı. Oradan tekrar Azerbaycan Caddesi’ndeki alana geçtim. Bir döviz gözüme çarptı: “Kork o mahkemeden ki hakimin kendisi şahit! Allah El-Muntekim, yaradan El- Kaviyy, Allah Kahhar… Murat Çalık Serbest Bırakılsın, İmamoğlu Her Yerde…”

Yazıyı yazarken bekleyiş de sürüyordu öfke de! Soruya yanıt buldunuz mu: “Kucaklaşma nasıl olacak?”

Basın mensupları polis ablukasını aşamadı.

Belediye başkanları da binaya giremedi

CHP İstanbul İl Başkanlığı binasına alınmayanlardan birisi de Adalar Belediye Başkanı Ercan Akpolat’tı. Bir not da şu: Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı da Ataşehir Belediye Başkanı Onursal Adıgüzel de binaya giremeyen isimlerden. Adalar Belediye Başkanı Ercan Akpolat’a kulak verelim:

“Kendi il binama, baba ocağına giremiyorum. Böyle utanç olur mu? Ama bugünler geçecek. Tarih bunları yapanları, Gürsel Tekin’i affetmeyecek. Bu CHP’nin, Özgür Özel’in meselesi değil. Türkiye’nin adalet mücadelesi.”

Derdimiz ekonomi ama gündem kayyum

Sonra Kars’ın Susuz Belediye Başkanı Oğuz Yantemur sözü aldı:

“Halk nasıl yolsuzluk davasına inanmıyorsa Gürsel Tekin’in başkanlığına da inanmıyor. Biz bugün bunları mı konuşacaktık. Kendi memleketimden örnek vereyim: Şap hastalığı var. 20 bin hayvan öldü. Sadece hayvan kaybı yok. Kredi borçlarının ödenme zamanı gelmiş. Bunları mı tartışacağız yoksa mazota gelen zammı mı konuşacağız? Ama biz CHP’ye atanan kayyumu konuşuyoruz.”

SON DAKİKA HABERLERİ

Aytunç Erkin Diğer Yazıları