Acımız büyük ama sorular da ortada
NEFES Ankara Bürosundan meslektaşım Murat Gürgen’le Pençe-Kilit harekâtında görev yapan 12 Mehmetçiğin metan gazı nedeniyle şehit olmasını konuşuyorduk.
Mehmetçiklerimize rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Allah yakınlarına sabır versin.
Ben yaşanan olayı aklımın almadığını söyledim.
Murat, on yıllardır savunma konularını takip eden deneyimli bir gazetecidir.
O da en az benim kadar şaşkındı.
Operasyon sırasında bu tür ihtimallerin hesaba katılmış olması gerektiğine dikkat çekti. Sonra da TSK’nın KBRN kapasitesinden söz etti.
İkimiz de TSK’nın bu kapasitesine rağmen olayın gerçekleşmiş olmasına inanamıyorduk. Ancak bizim için daha da ilginç olanı, şehit Mehmetçiklerimizin cenazelerinin neden AFAD ve madenciler tarafından çıkarılmış olduğuydu.
***
Murat’ın dikkat çektiği KBRN, Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer tehditlere karşı hazırlıkları kapsıyordu.
Merak edip bu konudaki son yetki ve sorumluluk durumunu araştırdım.
2020’de bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkmış ve 1 Ekim 2020 günü Resmî Gazete’de yayınlanan KBRN Yönetmeliği yürürlüğe girmiş.
Eskiden nasılmış bilmiyorum ama o yönetmelikte koordinasyon görevi TSK’ya değil AFAD’a ve bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı’na bırakılmış.
Belli ki bizim merak ettiğimiz “Neden TSK değil de AFAD ve madenciler müdahil oldu?” sorusunun cevabı bu yönetmelikteki koordinasyon görevinden kaynaklanıyor.
***
Peki bu yönetmeliğe göre TSK, KBRN görev ve sorumluluklarının neresinde.
Yönetmelikte bütün ilgili bakanlıklara (Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi) KBRN görevleri tanımlanmış.
Bu bakanlıklar arasında Millî Savunma Bakanlığı da yer alıyor.
KBRN görev ve sorumlulukları yönetmeliğin 11. maddesinde düzenlenmiş.
11. Maddenin “f” bendini aynen aktarıyorum:
“Görev alanına giren ve askeri operasyon yürütülen bölgelerde, KBRN maddesi içeren veya içerdiğinden şüphelenilen mühimmata, patlayıcı düzeneklere ve cisimlere yönelik müdahale işlemlerini 4536 sayılı Kanun hükümlerine göre yürütmek.
(Atıfta bulunulan 4536 sayılı Kanun’un kapsamı ise aynı kanunun ikinci maddesinde şöyle tanımlanıyor:
“Bu Kanun; iç sularımızda, kara sularımızda, uluslararası hukuk kuralları uyarınca egemenlik ve denetimimiz altında bulunan deniz alanlarında ve bunları etkileyebilecek bir yerde veya yurt yüzeyinde görülecek yahut ele geçirilecek, patlayıcı madde ve her türlü şüpheli cisimlerle, bu faaliyetlere katılacak kamu ve özel kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişilere ait görev ve sorumlulukları kapsar.”)
***
Sonuçta PKK bir terör örgütü. Daha önce bulundukları, kampa dönüştürdükleri bir alanı terk ederken her türlü tuzağı kurabileceklerini hesaba katmak gerek.
Terör örgütlerinin Irak ve Suriye’deki otorite boşluğundan sonra KBRN tehditlere sahip olduğunu da unutmamak lazım.
Operasyon sahasında teröristlerin tuzakları dışındaki fiziki/coğrafi risklerin ve koşulların da askeri eğitim, hele hele terörle mücadele eğitimi almış bütün subaylarca bilinmesi gerekir.
Bütün bu mevzuata ve 40 yıllık saha deneyimine karşı böyle acı bir tablonun ortaya çıkmasını insan kabullenemiyor.
Yetkililerin olayla ilgili siyasetçilerin, uzmanların, gazetecilerin gündeme getirdiği sorulara tepki göstermek yerine, o soruları yanıtlaması, ihmal varsa sorumluları hak ettikleri şekilde cezalandırması gerekir.
***
Bu arada sohbetimizde TSK’nın kurmay kapasitesini konuşurken Murat Gürgen ilginç istatistikler de aktardı.
Malumunuz, bazı generallerin 65 yaşında emekli olmak zorunda kalmaması için yeni bir düzenleme yapmaya çalışıyorlar. Bu düzenlemeyle bazı generallerin 72 yaşına kadar muvazzaf olmasının önü açılacak.
Murat’ın aktardığına göre geçmişte generallerin tamamına yakını Harp Akademisi’ne devam eden kurmay subaylardan oluşurken, şimdi bu oran yaklaşık yüzde 35 seviyesinde.
Halen Kara Kuvvetleri’nde 199 generalden 66’sı kurmay subay.
Hava Kuvvetleri’nde ise 65 generalin sadece 17’si kurmay ve daha da ilginci korgeneral rütbesine yükselmeye aday sadece bir kurmay tümgeneral var.
(İktidar bu durumu düzeltmek için kurmay sayısını artırmak yerine kurmay olmayanların orgeneral olmasının da yolunu açmak istiyor.)
Türkiye’de son zamanlarda her alanda vasatlığa övgü had safhadayken, -ne yazık ki- orduda da kurmaylık müessesesi eleştiri konusu yapılıyor, gereksizmiş gibi gösteriliyor ama yaşananlar, uzmanlığın, kurmaylığın ne kadar hayati olduğunu acı deneyimlerle hepimize gösteriyor.