Atatürk sevdalısı Bakan!
NEFES okurlarının tamamı bilmiyor olabilir diye yazıma küçük bir bilgi paylaşarak başlayacağım.
Yaklaşık yedi aydır Youtube’da günlük yayınlar yaparak Türkiye’deki gelişmeleri değerlendiriyorum.
Geçenlerde 10 Kasım’ın bu yıl da tatile denk geldiğine dair bir gazete haberini değerlendirirken Milli Eğitim’in geçen yıl da aynısını yaptığına dikkat çekip “Geçen sene de aynı şeyi yaptılar ama gençler Anıtkabir’i tıklım tıklım doldurdu. Boşuna uğraşıyor Milli Eğitim Bakanı. Kendisi tescilli bir Atatürk düşmanıdır, tarikatçıdır, cemaatçidir. O tür şeyler onun için daha kıymetli...” demiştim.
***
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bu sözlerimden rahatsız olup hakkımda 150 bin liralık manevi tazminat davası açtığını Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden gelen tensip tutanağından öğrendim.
Bakan Tekin’in avukatı, öncelikle teknik konulara girmiş. Ara tatilin her zaman 10. haftada yapıldığına dikkat çekip geçen yıl 11-15 Kasım’a denk gelen tatil haftasının bu yıl da 10-14 Kasım’da olacağına işaret etmiş.
Bir de aklı sıra “10 Kasım geçen yıl Pazar’a denk geldi” gibi bir açıklamayla benimle dalga geçmiş.
Avukat Bey benden daha iyi biliyor ki 11 Kasım Pazartesi başlayan bir tatil aslında 8 Kasım Cuma akşamı başlar. Belirttiği beş güne dört hafta sonu günü eklenir ve 9 güne çıkar.
Kendisine ve müvekkiline açıkça sormak isterim:
Atatürk’ü pazar günleri ya da tatil günleri anmaz mıyız? Milli bayramları tatil günleri kutlamaz mıyız?
Hepimiz ilkokulda ortaokulda ve lisede okuduk. Bu ülkede 10 Kasım ya da Milli Bayramlar tatil günlerine de denk gelse de okul yönetimleri bir tören organize eder ve o tarihlerde gereğini yapardı.
***
Tarihlerle ilgili bölümle ilgili çok detaya girip sizi sıkmak istemem.
Şimdi gelin dava dilekçesinde yer alan ve beni heyecanlandıran, hatta yazının başlığına yansıttığım duyguyu yaşamama sebep olan ifadelere bakalım:
“Davalı kendi öznel görüşlerini mutlak bir gerçek gibi sunmuş, bu yolla müvekkilin şahsiyetini hedef almış ve toplumun gözünde onu küçük düşürmeye yönelmiştir (...) Davalının söz konusu ifadeleri doğrudan müvekkili itibarsızlaştırma, toplum önünde güvenilirliğini sarsma ve kişilik değerlerine saldırı niteliği kazanmıştır.”
Siz ne anladınız bilmiyorum ama ben şunu anladım:
Yusuf Tekin bir Atatürk düşmanı, tarikatçı ya da cemaatçi değil. Bilakis, Atatürk düşmanlığını, tarikatçılığı ve cemaatçiliği “toplum nezdinde küçük düşürücü”, “itibarsızlaştırıcı” ve “kişilik değerlerine saldırı” olarak görüyor.
***
Ben o yayındaki ifadeleri kullanırken Tekin’in Atatürk devrimleriyle ilgili yaklaşımlarını dikkate almıştım. Laiklik başta olmak üzere Atatürk devrimlerine itirazlarını saklamayan birine “Atatürk sevdalısı” diye seslenmemi beklemiyorlardı herhalde.
TBMM’nin açılışından hemen önce Hacıbayram Camisine giden Atatürk ve kurucu atalarımız için “Sizin anladığınız laiklik, camileri ahıra çevirmektir” diyen birinin Atatürk’e bakışı ne kadar dostça olabilir ki?
Tarikat ve cemaat meselesine gelince, doğrudan “Sizin ‘tarikat cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla protokol yapmaya devam edeceğiz” sözlerinden yola çıkmıştım.
Bu dava dilekçesinden sonra anlıyorum ki kendisine haksızlık etmişim.
Bir insan Atatürk düşmanı sözünü itibarsızlaştırıcı, küçük düşürücü olarak görüyorsa tam bir Atatürk sevdalısıdır.
Bir insan Atatürk düşmanı sözünü kişilik değerlerine saldırı olarak görüyorsa, o kişinin kişisel değerlerinin başında Atatürk gelir.
***
Bu yargı düzeni içinde bu davayı kazanma ihtimalim var mı bilmiyorum. Ancak şunu biliyorum:
Bu iş bana bir miktar tazminata mal olabilir ama hiçbir tazminat Milli Eğitim Bakanımızın içindeki Atatürkçüyü ortaya çıkarmanın verdiği mutluluğun karşılığı olamaz.
Milli Eğitim Bakanımızın en büyük kişisel değerinden birinin Atatürk olduğunun mahkeme kararıyla perçinlenmesinden daha kıymetli ne olabilir ki?