Duruşmalar TRT’de yayınlansın
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı dün yaklaşık 4 bin sayfalık Ekrem İmamoğlu iddianamesini mahkemeye sundu.
Öncelikle İstanbul Cumhuriyet savcılarının büyük emek harcadığının altını çizmek lazım. Dile kolay, 407 şüpheli, bu kadar çok gözaltı, bu kadar çok sorgu, bu kadar çok operasyon, bu kadar çok itirafçı ve 4 bin sayfalık bir metin...
Geçen hafta Ekrem İmamoğlu’nun oğlu ve babasıyla, bazı gazetecilerin ifadelerinin alındığını ve o ifadelerin iddianamede yer aldığını hesaba katarsak, son güne kadar çalıştıklarını da söyleyebiliriz.
İkinci olarak da şuna dikkat çekmek isterim: İddianamedeki sistematik gayet anlaşılır.
Hukukçu olmayanların dahi okuduğunda bir şema çıkarabileceği bir yapı söz konusu.
Savcılığın iddiasının ne olduğu, kimlere hangi suçlamaların yöneltildiği, bu suçlamalar karşısında hangi delillerin/itirafçı ve gizli tanık ifadelerin gösterildiği gayet net.
***
Siz de takdir edersiniz ki 4 bin sayfayı bir gecede okuyup sağlıklı bir değerlendirme yapmak çok zor.
Ancak genel bir özet çıkarmak mümkün.
İddianame, Ekrem İmamoğlu’nun değişik suçlar işlediği, suç işlemek için de yakın çevresindeki isimlerle örgüt kurduğu şüphesi üzerine kurgulanmış.
O suçlar da beş ana kategoride toplanmış:
- Kamu gücü ve belediye kaynaklarını kişisel amaçlarla kullanmak.
- Belediye içinde mevcut hiyerarşi dışında paralel bir hiyerarşi kurmak.
- Rüşvet gelirlerini “sistem” adı verilen bir havuzda toplamak ve barter gibi yöntemlerle kendilerine aktarmak, seçim kampanyalarında ve “illegal” siyasi faaliyetlerde kullanmak, Sisteme dahil olmayan şirketleri dışlamak.
- Belediyenin topladığı kişisel verileri yurt dışına transfer etmek.
***
Tam bir değerlendirme için iddianamenin tamamını okumak lazım.
Ancak ben güvendiğim hukukçulara bölümler göndererek genel değerlendirmelerini istedim. Dikkat çekilen çelişkili durumları dikkatinize getirmek isterim:
- Örgüt kuruluşuyla suç tarihleri arasında bir tutarsızlık var. İddianamede İmamoğlu’nun örgütü 2015’te kurduğu söyleniyor. Bu çerçevede Beylikdüzü’ndeki inşaat, ruhsat ve iskân işlemlerinde rüşvet alındığına dair tanık beyanlarına yer veriliyor. Ancak Fatih Keleş’le 2014’te örgütsel faaliyette bulundukları anlatılıyor. Bu da suç tarihini belirsiz hale getiriyor.
- Rüşvet gelirlerinin nerede kullanıldığına dair farklı suçlamalar söz konusu. Kimi yerlerde siyasi amaçlarla (kampanya giderleri, parti içi rekabet, medya ilişkileri, aday belirlenme gibi) kullanıldığı, kimi yerlerde kişisel çıkar için kullanıldığı anlatılıyor. Rüşvet gelirleri kişisel zenginleşme için mi yoksa parti içi faaliyetler için mi kullanılmış, net bir ayrım yapılamıyor.
-İddianamede 44 yerde “değerlendirilmektedir” sözcüğü kullanılmış. “Ticari hayatın olağan akışına aykırılık” gibi yorumlar da hayli fazla. Bu da şüphe-delil-suç zincirinin yeteri kadar kurulmadığını düşündürüyor.
- Maddi delillerle sonuçlar arasındaki ilişki daha çok yorum üzerine kurulmuş. Örneğin tapular ve araç kayıtlarındaki değişiklikler suç gelirinin göstergesi gibi gösteriliyor. Savunma avukatları çok rahatlıkla “suçun işlendiği iddia edilen tarihlerde gayrimenkul piyasasında ciddi fiyat artışları var. Haliyle bu artışlar suç delili olmayabilir” görüşünü savunabilirler.
- İddianamedeki suçlamaların büyük bölümü itirafçıların ifadelerine dayanıyor. İtirafçılar konusundaki en büyük tutarsızlık ise itirafçıların hem “güvenilir” bulunması, hem de “çıkarcı failler” gibi gösterilmesi.
- Bir başka ayrıntı ise örgütün 2019’da kurulduğunun söylenmesi, buna karşın CHP kurultayı konusundaki gelişmelerin 2023’te yaşanmış olması...
Bu durum, duruşmalarda örgütün parti içi rekabet konusundaki rolüyle ilgili “neden-sonuç ilişkisi” tartışmalarına yol verebilir.
- İddianamede gazetecilerin fonlandığı iddiası var. Ancak buna dair hiçbir somut delil yok. Bir gizli tanığın ifadesiyle “PR amacıyla gazetecilere fon sağlandı” sonucunu çıkarmak delilsiz soyut iddia gibi duruyor.
- Örgüt içi faaliyetler için gösterilen kanıtların başında HTS kayıtları var. Bu da örgüt içi bağın telefon irtibatıyla delillendirilmesi anlamına geliyor. Gazetecilerin, iş insanlarının, belediye çalışanlarının işten kaynaklı zorunlu temaslarının “örgüt içi irtibat” gibi değerlendirilmesi ikna edici bulunmayabilir.
Bu tespitlerin dışında benim dikkatimi çeken bir bölüm daha var. Onu da aktararak yazımı tamamlamak istiyorum.
İddianamede, “örgüt gizlilik esasına göre hareket etmiş” görüşü hâkim. Kameraların kapatılması, jammer kullanılması gibi detaylar hem suç hem de “yeterince delil toplanamamasının kanıtı” gibi gösterilmiş. Bu da biraz “bahane” gibi duruyor.
***
CHP lideri Özgür Özel duruşmaların TRT’de yayınlanmasını istemişti. MHP lideri Devlet Bahçeli de bu talebe destek vermişti.
Bu çağrıyı yeniden tartışmaya açmakta fayda var.
Duruşmalar TRT’de yayınlanırsa, hepimiz kim haklı kim haksız daha kolay görürüz.