Neden bu kadar seviliyordu?
Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’i kaybettik.
Öncelikle kıymetli ailesine, kardeşi kadar yakın olan CHP lideri Özgür Özel’e, CHP’ye, Manisa halkına ve Türkiye’ye başsağlığı diliyorum.
Nur içinde yatsın.
Kendisini çok yakından takip ederdim, bazı iktidar trolleri akraba olduğumuzu iddia ederdi ama nedense yollarımız hiç kesişmemişti.
***
İlk görüşmemiz 16 Mayıs
2025 Cuma günü oldu.
İstanbul Taksim’de bir grup gazeteciyle birlikte kendisiyle buluştuk.
Yaptıklarını anlatırken yansıttığı heyecanından Manisa’yı ne kadar çok sevdiğini anladım.
Sadece iyi bir siyasetçi değil iyi bir sivil toplum aktivisti olduğu, başkanlıktan önceki faaliyetlerinden belliydi.
Halka dokunmak ve bunun olumlu sonuçlarını görmekten mutlu olduğunu yüzüne yansıyan sevinçten görebiliyorduk.
Alzheimer hastaları için hayata geçirdikleri akıllı bileklik projesini anlatırken, sosyal yardımın makarna ve kömür yardımından ibaret olmayacağını da gösteriyordu.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunduğunu, savunmaya devam edeceğini sık sık vurguluyordu.
Belediye müfettişlerinin sekiz yıl boyunca oturup çay kahve içtiklerini, başka bir iş yapmadıklarını anlatırken de şaşkınlığını saklayamıyordu.
***
Bir başka özelliğini daha
fark ettim.
Herkesi kucaklıyor, siyasette mahalle ayrımı yapmıyordu.
Belediye çalışanlarının çoğu MHP’liydi. Hatta sohbetin bir yerinde “bizim belediye ülkü ocakları gibi, Sayın Genel Başkanımıza saldıranlar dahi bizim belediyenin personeliydi” dedi. Buna karşın, ayrım yapmayan tutumu sayesinde belediye çalışanlarının da sevgisini kazanmıştı.
Zorlu Holding’e ziyaretini anlatırken de ilginç bir detaya dikkat çekmişti:
“Ahmet Nazif Zorlu, ‘Bizden bir isteğiniz var mı’ diye sorunca şaşırdım. Belediye başkanı benim ve bu soruyu sormak için oradaydım.”
Zorlu Holding AK Parti’yi desteklediği halde yaşadığı ekonomik sorunlar, işçi çıkarmak zorunda kalması Başkan Ferdi Zeyrek’i de üzmüştü. “Zorlu Manisa demek. Onlar zarar görürse Manisa da zarar görür” diyerek bu konudaki üzüntüsünü vurguluyordu.
Bir başka gündemimiz de Çinli otomobil firması BYD’nin fabrikasıydı.
“İstemezük” demediklerini açıkça ortaya koyuyordu. Fabrikanın doğaya çevreye zarar vermeden yapılmasını istediklerini vurgularken bir de planından söz etti:
“Manisa’ya bir Çin mahallesi yapsak. Yaklaşık 2 bin 500 Çinli gelecekmiş. Onların yemek yiyeceği takılacağı sokaklar olmalı ki Çinli işçileri şehre indirebilelim. Ekonomimize bir katkıları olsun.”
***
Bu arada başarılı bir yöneticiydi. 7 bin belediye çalışanı vardı ve en düşük ücreti son sözleşmede 26 bin liradan 41 bin liraya çıkarmıştı.
Belediyenin bilançosu 897 milyon lira fazla vermiş. Borçları 2.6 milyardan 1.6 milyara düşürmüş.
Sadece bir yazılımla belediye araçlarının yakıt tüketimini 1.5 milyon litre azaltmış.
Manisa’nın altyapı ihtiyaçlarını belediye imkanlarıyla karşılayarak 232 milyon lira tasarruf sağlamış.
Belediyenin istihdam birimi binlerce Manisalıyı işle buluşturmuş.
Emin olun bu listeyi daha da uzatabilirim ama bu köşe yetmez.
***
Manisa’da dün yapılan cenaze töreninde karşımıza çıkan sevgi selinin tesadüf olmadığını ben 16 Mayıs’taki o sohbetimizde görmüştüm.
Bu arada soyadımızın aynı olması konusunda da ilginç bir sohbetimiz oldu.
Bana “Propaganda çalışmaları sırasında sokakta ‘Deniz Zeyrek’le akraba mısınız’ diye soruyorlardı. Anlayacağınız, ününüzden biraz faydalandım” dedi.
“Estağfurullah, Manisa’da sizin kadar ünlü olamam” karşılığını verince de “Yok yok Manisa halkı sizi biliyor. O nedenle bu yaz mutlaka Manisa’da ağırlayalım sizi” dedi.
Ne yazık ki bu sohbet kendisiyle ilk olduğu gibi son sohbetimiz oldu.
Gerçekten çok üzgünüm.
Sadece Manisa’nın ya da CHP’nin değil, Türkiye’nin de yeri doldurulamayacak parlak bir siyasetçisini kaybettiğine inanıyorum.
İşkence yeniden hortlarken!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Soruşturması artık işkence haberleriyle anılmaya başlandı. Aileleri İstanbul’da yaşayan insanları uzak kentlere göndermek zaten başlı başına işkencedir. Şimdi bir de sevk işkenceleri gelmeye başladı.
Medya AŞ Genel Müdürü Dr. İpek Elif Atayman, Silivri Cezaevi’nden Afyon Cezaevi’ne nakledilmiş.
Bu sırada yaşadıklarını da şöyle aktarmış:
“Bir parça ekmekle, 7.5 saat bileklerim kelepçeli hâlde, bir metrekarelik zırhlı bir kabinin içinde Afyon’a sevk edildim. Bileklerim kelepçeden mor. Yerde yatıyorum... ‘Tutuklular devletimize emanettir’ diyordunuz; böyle mi sahip çıkılıyor? Bu fiziki ve psikolojik şiddete, bu işkenceye son verin.”
Daha önce Tayfun Karaman’ın başına geldiğinde de yazmıştım.
Nakil aracında
uygulanan saatlerce
süren kelepçeli yolculuk düpedüz işkencedir.
Cezaevlerindeki fiziki koşullar mahkumlar için artık fiziki işkenceye dönmüştür. Zira insanları cezaevinde yerde yatırmak da işkencedir.
1990’larda Avrupa Birliği uyum çalışmaları çerçevesinde işkenceyi yok eden Türkiye Cumhuriyeti’nin 2025 yılında yeniden işkence uygulamalarıyla karşılaşması utanç vesilesidir.
İktidar bu tür uygulamalara derhal müdahale etmeli ve son vermelidir.