Zeytinin değil doların yeşili!

Sürekli izleyicilerim/okuyucularım bilir. Youtube’da bir kanalım var. Hafta için her gün haber/yorum videoları paylaşıyorum.

Hafta sonlarında ise sevgili Bilge Yamen’le “Bilgece Sohbetler” başlıklı bir bölüm yapıyoruz. Bugüne kadar 13 bölüm yayınladık.

Bilge, o sohbetlerde bizi tarihin değişik dönemlerine götürüyor ve değişik coğrafyalarda, değişik uygarlıklarda tarımın, üretimin çağı, felsefeyi, tarihi nasıl etkilediğini anlatıyor.

Bugüne kadar Gürcistan, Ermenistan, Mezopotamya, Levant (Osmanlı’daki Şam vilayeti, bir başka deyişle Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin), Karadeniz, Ege, Trakya, Yunanistan, İtalya, Fransa, İspanya/Endülüs, İran, Orta Asya gibi coğrafyalarda hüküm sürmüş medeniyetleri konuştuk.

***

Bütün bu sohbetlerden anladım ki bin yıllar boyunca tekstil, baharat dışında insanoğlunun en önemli ticaret kalemleri buğday, zeytin/zeytinyağı, üzüm ve incir olmuş. Hatta zeytin/zeytinyağı ve üzüm/şarap yüzyıllar boyunca büyük bir zenginlik kaynağına dönüşmüş.

Anadolu da o yüzyıllar boyunca hem bağcılığın hem zeytin üretiminin can damarına dönüşmüş. Bugün iki alanda da dünya devi haline gelen ülkelerin üretim kökenlerine bakıldığında tek adresin Anadolu olduğunu da not düşmeden geçemeyeceğim.

***

Bağcılık ve zeytincilik bugün dahi birçok büyük ekonominin can damarları arasında yer alıyor.

Ancak tarihi açıdan iki sektörün de kalbi olan Anadolu, o can damarlarını kaybediyor.

Bugün bağcılık konusunda fazla detaya girmeyeceğim (Muhafazakâr iktidarımız o sektörü bitirmek için elinden geleni yapıyor. Yüksek vergiler yetmiyormuş gibi bir de üreticilere her türlü engel çıkarılıyor).

Ancak zeytincilik sektörüne mercek tutacağım. Halihazırda Türkiye’de 400 bin aile zeytincilikle geçiniyor. Yaklaşık 205 milyon zeytin ağacı var. Bu ağaçların 167 milyonu meyve verir halde. Türkiye’deki zeytin ağacı sayısı, en büyük rakipleri İspanya’dan 25 milyon, Yunanistan ve İtalya’dan ise 35 milyon daha fazla.

Buna karşın Türkiye’nin üretimi İspanya’nın üretiminden 321 bin ton daha az.

Zeytincilik sektörünün gelirine bakıldığında da tuhaf bir durum var. Türkiye’nin zeytincilik gelirleri 1,6 milyar dolar civarındayken, İspanya’da bu rakam 6,5 milyar Euro’yu buluyor. İtalya’nın gelirleri ise Türkiye’nin tam iki katı. Yunanistan’ın yıllık zeytin üretimi Türkiye’nin yarısından az olmasına karşın, Yunanistan’ın zeytincilik gelirleri Türkiye’yi yakalamak üzere.

***

İktidar zeytin ağacı sayısını artırmakla övünüyor. Doğrudur, Türkiye’deki ağaç sayısı son 30 yılda hızla arttı ama sektörün verimliliği artmadı. Üstelik zeytin ağacı varlığı ve zeytin/zeytinyağı üretimi de üç önemli tehdit altında.

- İlk tehdit iklim değişikliği: Zira iklim krizine bağlı sıcaklık artışları, düzensiz yağışlar, beklenmeyen don olayları ve su kaynaklarının azalması üretimi olumsuz etkiliyor. Bu da sektörün ekonomik sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.

- İkinci tehdit ise insan eli: Genetik yapıları sayesinde iklim krizine dirençli olan yerel zeytin türleri piyasa koşulları nedeniyle korunamıyor. Sektör ekonomik krizin de etkisiyle kendisini dönüştüremiyor ve zeytin üretimine olan ilgi azalıyor.

- Üçüncü tehdit ise yeşil düşmanı AK Parti iktidarı ve yandaş şirketler: Bildiği ve sevdiği tek yeşil, dolar yeşili olan iktidar ile yandaş şirketleri, altındaki madenleri gerekçe göstererek zeytinlikleri yok etmeye karar verdi. Bunun yasal alt yapısını da TBMM’den geçirdikleri yasayla hazırladılar. 167 bin (meyve veren) zeytin ağacı sayısını bir kenara not düşün lütfen. Bu yasadan sonra her yıl bu sayıyı kontrol edin. Bakın göreceksiniz: Dolar yeşili uğruna zeytin yeşilini nasıl yok edecekler.

***

Kızılderili atasözünde dediği gibi, “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, AK adamlar paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacaklar” ama iş işten de geçmiş olacak. Olan bize ve gelecek nesillerimize olacak.

Hoşçakal Altan Ağabey

75 yıllık bir gazeteciye, bir çınara, CHP Genel Başkanlığı yapmış Altan Öymen’e, “Altan Ağabey” diye seslenmek hadsizlik gibi görünebilir ama kendimde bu hakkı görüyorum.

Zira benim için ne kadar büyük bir efsane olsa da “Altan Bey” yerine “Altan Ağabey” diye seslenmeyi tercih ederdim ve böyle seslenmemizden mutlu olacak kadar mütevazı olduğunu bilirdim.

Radikal Gazetesi Ankara bürosuna her geldiğinde hepimizi tek tek selamlar, uzun uzun sohbet eder, o sohbet sırasında yazdıklarımızı okuduğunu belli ederdi.

Güncel gelişmelerle ilgili biz tıfıl Ankara gazetecilerinin fikirlerini sorduğunda, nasıl mutlu olduğumuzu, bunu yaparak özgüvenimizi nasıl artırdığını hisseder, mutluluktan gözlerinin içi gülerdi.

Yazılarını kâğıda yazar ve bizden bilgisayara geçirmemizi rica ederdi. Defalarca bu işten zevk aldığımızı söylememize rağmen, nezaketinden her seferinde bu işi yapmamızı çekinerek isterdi.

Bizim nesillere meslekte aklıselimi, objektif, sağduyulu, mantıklı olmayı, sakin kalmayı öğreten kıymetli Altan Ağabey’in yokluğunu çok hissedeceğiz.

Nur içinde yat Altan Ağabey.

SON DAKİKA HABERLERİ

Deniz Zeyrek Diğer Yazıları