Dolar, altın uçuyor maaşlar sürünüyor

Kardeşim, bu memlekette ekonomi artık bir yarış pisti. Ama pistteki araçlar birbirine denk değil. Start veriliyor, “GO!” diye bağırıyorlar…

Önde kim var? Tabii ki dolar. Bildiğin jaguar gibi fırlıyor! 38’di, bir baktık 41 olmuş. Ne sinyal veriyor ne aynaya bakıyor. Gazı kökledi mi gözden kayboluyor.

“Yavaş biraz!” desen duyan yok. Fren tutmuyor, direksiyon zaten başka bir elde.

Altın? O da geri kalır mı! At gibi dörtnala gidiyor. Tozu dumana katmış, kuyumcuya yaklaşmaya korkar olduk. “Bir bilezik alayım” diyorsun, kuyumcu vitrinde seni değil, sen vitrinde fiyat etiketini seyrediyorsun.

Faturalar desen, tam bir tavşan. Her ay hop zıplıyor, bir bakıyorsun elektrik, bir bakıyorsun doğalgaz… Tavşan gibi sekiyor ama her inişi cüzdanın üstüne! Millet “şaka mı bu?” diyor ama değil, gayet ciddi bir komedi bu.

Ve geldik en ağır tempoya: maaşlar…

O güzelim maaş, her ay “yoldayım” diye mesaj atıyor ama hâlâ çıkış noktasında. Zam gelince “bir dahaki yarışa hazırlanıyorum” diyor. Dolar koşmuş, altın uçmuş, fatura zıplamış; bizim maaş hâlâ start çizgisinde ısınma turlarında.

Sanki kaplumbağa pit alanına çay içmeye gitmiş, bir türlü dönmüyor.

Millet pistin kenarında elinde simit, yarışı izliyor. Dolar vızır vızır, altın şahlanmış, faturalar havada takla atıyor… Maaşsa hâlâ “ben yetişirim” diye kıpır kıpır.

Ama herkes biliyor ki bu yarışta alkışı alanlar değil, bitiş çizgisini görebilenler kazanıyor. Ve bu pistte en çok yorulan yine biziz.

HALKIN SÖZÜ: Ekonomik Grand Prix

Nobellik saygı

Atatürk’ü kapatmamak için yan dönen bir adam…

O adam bir Türk, bir bilim insanı, bir yürek insanı: Prof. Dr. Aziz Sancar.

***

Belki Nobel aldı, ama şu hareketi var ya — işte o, Nobel’den bile daha değerli!

Çünkü bu topraklarda asalet madalya ile değil, vefayla ölçülür.

***

Atasına gölge düşürmemek için gösterdiği o ince saygı, bir milletin gönlünde ömürlük iz bıraktı.

***

Bazıları adını anmaktan korkarken, o, susarak bile Atatürk’e selam durdu.

Bu ülkede hâlâ onun gibi düşünen, bilimle, akılla, kalple yürüyen insanlar oldukça, Atatürk’ün yolu hiç kararmayacak.

Aziz Sancar’ın bu vefalı duruşu, bir milletin yüreğine işlenmiştir.

Gerçekten, bu duruş “Nobellik Saygı”dır.

HALKIN SÖZÜ: Aziz Sancar duruşu

Bagaj kabul edilmez

Fotoğraf aslında her şeyi özetliyor.

Bir ömür hırsla, açgözlülükle, kim daha fazla kazandı, kim daha büyük ev aldı diye yarışıyoruz.

Kalplerimizi soğutuyoruz, gözümüzü para bürümüş, vicdanı unutur olmuşuz.

***

Ama işte sonunda gittiğimiz yer aynı…

Bir çukur, bir taş, bir sessizlik…

Ve kapıda koca bir tabela: “Bagaj kabul edilmez.”

***

İstersen kasalar dolusu para biriktir,

İstersen servetinin hesabını kendin bile unut,

Ama o son yolculukta, yanında götürebileceğin tek şey biraz iyilik, biraz dua, biraz da gönül huzuru.

***

Bugün para için kırdığın kalp, yarın mezarının başında ağlayacak olan o kalptir belki…

Dünya malı dünyada kalır; ama insanlık, vicdan ve sevgi sonsuza kadar iz bırakır.

HALKIN SÖZÜ: Hepimizin gideceği yer belli

Pazarcı da dertli, teyze de

Pazarda bir teyze…

Elinde file, dilinde sitem:

“Fiyatlar hiç düşmüyor yavrum, hep çıkıyor!”

Haklı…

Çünkü artık pazar, renk cümbüşü değil; dert mezatı.

Domatesin kilosu umutla yarışıyor, biberin fiyatı sinirle…

Tezgâhların önünden geçerken, insan sanki para değil, moral kaybediyor.

***

Ama o teyzeyi dinlerken bir cümlesi daha dikkat çekiyor:

“Pazarcının suçu yok evladım.”

Bak, işte bu söz memleketin özetidir.

Çünkü bu kavga artık alıcıyla satıcı arasında değil. Sorun pazarcıda değil, sistemde.

O da haklı, bu da haklı…

Bir taraf 200 lirayla eve sebze götürmeye çalışıyor, diğer taraf aynı 200 lirayla mazot alıyor, tezgâh kirası ödüyor.

Sonra biri “fiyat niye böyle” diyor, diğeri “ben de geçinemiyorum” diyor. Yani herkes batıyor ama kimse yüzemiyor.

***

Bugün pazarda 200 lirayla alışverişe çıkmak, eskiden 20 lirayla “torba doldurmak” gibiydi.

Şimdi 1 kilo biber, 1 kilo patlıcan alıyorsun, para bitti.

Üstelik biber acı değil, ama yakıyor.

Devlet “enflasyon düşüyor” diyor, ama pazarda file hâlâ boş, evde tencere hâlâ sessiz.

Demek ki rakamlarla yaşanmıyor bu hayat, pazarda, mutfakta, fırında yaşanıyor.

Teyze haklı…

Pazarcı da haklı…

Ama bu kadar “haklı” varken, bu kadar “haksız hayat” nasıl oluyor?

İşte orada durup düşünmek gerek.

HALKIN SÖZÜ: 200 lira yetmiyor artık

SON DAKİKA HABERLERİ

Metin Yılmaz Diğer Yazıları