İmralı mesajı ve şüpheler
Ahlat zirvesinin ardından İmralı’ya heyet gönderilerek terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın açıklama yapmasının sağlanmasına rağmen kafalardaki soru işaretleri giderilmiş değil. Suriye kaynaklı sorunların çözüm sürecinin hızını belirlediğini bilmeyen yok. Öcalan’ın ‘Kürtler demokratik toplum merkezli ilişki imkanı veren devletlerle bütünleşme ve dayanışma içinde olsunlar” sözlerinin açılımı merak ediliyor.
İktidar partisinin Suriye kaynaklı gelişmelerdeki pozisyonu bir ay öncesinden oldukça farklı. Hızla değişen konjonktür ve birbiriyle çelişen açıklamalar, daha keskin analizler yapılmasına neden oldu. İstihbarat kaynakları, Türkiye’nin tezlerinde değişiklik olmadığını savunurken, bir kez daha tekrarlıyorlar;
“1- Yabancı silahlı unsurların Suriye’den ayrılması, Türk vatandaşları ve PKK’lıların varlığına izin verilmemesi.
2- Tüm silahlı unsurların merkezi orduya entegrasyonu.
3- Sivil siyaset.
* SDG yönetiminin yabancı unsurların Suriye’den ayrılacağına ilişkin açık beyanının yanı sıra kapalı kapılar ardından verilmiş sözler aktarılıyor. Türkiye, sayıları 2 bin 500-3 bin civarında olduğu öne sürülen PKK’lıların Suriye sınırları içinde hiçbir biçimde var olmasını istemiyor. Ancak, verilen sözlere rağmen atılan tek bir adım yok.
* SDG ve hamisi ABD yönetiminin, Kürtlerin merkezi hükümete yönelik taleplerini sağlamak için PKK’yı pazarlık unsuru olarak kullandığı iddiaları var. Sonuçta Suriye sınırları içinde var olmalarına izin verilmeyecekse karşılığında ne alınacağı hesabı yapılıyor.
* Hükümetin gündeminde gevşek ya da değil, federasyon yok. Güçlü yerel yönetimden ne kastedildiğine ilişkin çerçeve, Türkiye açısından oldukça sınırlı. Kesinlikle yerel silahlı unsurlar istenmiyor. Bunun gelecekte Türkiye sınırında yaratacağı sorunlara vurgu yapılıyor.
* Suriye’de Şara yönetimindeki geçici hükümetin, azınlıklara ilgili antidemokratik uygulamaları, yerel baskınlar, kadın hakları ve demokratikleşme konusunda yan çizdiği iddiaları inandırıcı bulunmuyor. Bu konuda eski yönetiminde katkılarıyla algı operasyonu yürütüldüğü, ayrılıkçılara destek veren İsrail’in de organizasyonun içinde olduğu savunuluyor.”
***
Bütün bu aktarılanlarda yeni bir şey yok. Ancak, Türk hükümetinin ve istihbaratının ruh hali, son 6 aydan beri bir iniyor, bir çıkıyor. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Thomas Barrack’ın önce Türkiye’nin, ardından SDG yönetiminin, arada bir de Şara ve ekibinin hoşuna gidecek açıklamalar yapması şüpheyle karşılanıyor.
Her hafta yeni bir sayfa açılıyor. Sürekli bir samimiyet sorgulaması ve arka plan yorumları yapılıyor. ‘Tavşana kaç, tazıya tut’ taktiği uygulandığı konuşuluyor.
Bu nedenle, Öcalan’ın yeni açıklamasının sonuçları hep beraber izlenecek. İmralı ve DEM yönetiminin Suriye’deki gelişmelere yönelik yaklaşımlarının devlette yarattığı rahatsızlığı geçen hafta yazmıştık.
Öcalan’ın son açıklamasındaki, “Benim tercihim Kürtlerin kendilerine demokratik toplum merkezli ilişki imkanı veren devletlerle bütünleşme ve dayanışma içinde olmaları yönündedir. Bana göre Kürtler arasındaki ilişkiler de demokratik temelli birlik biçiminde olmalıdır. Bütün Kürtleri demokratik zeminde buluşmaya ve birlik olmaya çağırıyorum” sözleri bu nedenle dikkat çekti.
Ancak, ‘Demokratik toplum merkezli ilişki’ sözlerinin SDG ve YPG için ne anlam taşıdığı ve içinin nasıl doldurulduğu bilinmiyor. Türkiye’nin ısrarla talep ettiği gibi ‘güvenlik ve ordunun’ merkezi hükümette olduğu bir yerel yönetim sistemin kabul etmek midir? Bilinmez.
Dolayısıyla açılım sürecine ilişkin adımların Suriye’deki pazarlıklar ve kapalı kapılar ardındaki oyunlarla yakından ilgili olduğu, bunun ne kadarının çözüm sürecini sabote ne kadarının toplumu ‘Suriye’deki yeni düzene’ alıştırmak olduğu zamanla görülecek.