İBB davası, açılım tartışmaları ve CHP’nin son kurultayı nedeniyle Ankara gündeminden bir süre düştü. Ancak siyasi kulisler hâlâ iddianamenin ayrıntılarıyla ilgili. Hukukçu siyasetçilerin analizleri, dava yaklaşırken anlamlı görünüyor.

‘Biri kavgada büyük taşa yönelirse atma niyeti olmadığı anlaşılır…’ anlamına gelen bir Kürtçe atasözünü söyleyen bir iktidar mensubu siyasi, İBB iddianamesindeki çelişkileri, dosyanın bu kadar kalabalık ve karışık olmasını bu sözlerle eleştirdi.

İddianamenin içeriği ve konuların birbirinin içinde kaybolmasına ilişkin diğer hukukçu vekillerin yorumları şöyle:

“400 sanıklı iddianame olmaz. Dosyadaki tüm çelişkiler ve yanlışlar mahkeme aşamasında ortaya dökülecek. Sonuçta Yargıtay aşaması var. Bu kadar karışık ve sorunlu dosya hazırlandığına göre, kimse Yargıtay’dan dönmesine şaşırmaz. Yargıtay ekibi, İstanbul kadrosundan farklı olarak, bağımsız, hukuku önceleyen makul bir kadrodan oluşuyor.

Cinayet davalarında ölen kişi birden fazla yerinden bıçaklanmış olsa bile dava kalbe isabet eden ölümcül bıçak darbesi üzerine kurulur. Yaralamalara rağmen, cinayet iddiası odur. Bu iddianameye bakıyorsunuz, dosya kalabalık, cezalar abartılı. Suç iddiası görülen konulara odaklanmak yerine dosyayı zayıflatacak bambaşka konular dahil edilmiş. Dikkat dağıtılmak istenmiş sanki…”

Amacın bu iddianameden elle tutulur bir şey çıkmasını istemek değil, Ekrem İmamoğlu ve ekibini siyasetin ve sistemin dışına düşürmek olduğu anlaşılıyor. Dosyaya farklı açıdan bakan siyasetçilerin, değerlendirmeleri de bu hissi veriyor.

***

Planlar ve iddialar havada uçuşurken, konuya CHP tüzel kişiliğini dahil eden bir yılda üç kurultay yapmasına neden olan bu kurgudan, YSK’yı sorumlu tutanlar var. Seçim yargısının görevini tam yapmaması tartışma konusu.

Yüksek Seçim Kurulu’nun kendi yasasının gücünü, itiraz hakkını gerektiği gibi kullanmadığı, seçim yargısının görev ve yetkilerinin altını yeteri kadar çizmediği için diğer mahkemelerin rol çaldığı dile getiriliyor. Hukukçu siyasetçilerin, meydanın YSK tarafından boş bırakıldığına ilişkin değerlendirmeleri ilginç;

“Yüksek Seçim Kurulu seçim yargısını daha güçlü bir yapıya kavuşturmalı. Bu kurumun görevlerini başka mahkemeler üstlenmemeli. YSK sahte oy, seçim iptali gibi konularda, korkak ve ürkek davranıyor. Kurum, daha net ve kesin kararlar verse bu tartışmalar da sürüp gitmez. YSK elindeki gücün farkında değil. ‘Aman başımız ağrımasın’ havasındalar.

YSK, seçimlerde ve parti kongrelerinde daha güçlü rol üstlenmeli. Seçimin sakatlanmaması için ürkek davranıyorlar. Seçim sonrası itirazlarını, gerekirse seçim iptallerini de içerecek şekilde karara bağlamalı. Ceza davaları hariç, diğer mahkemeler siyasi partilerle ilgili karar verme aşamasına gelmemeli. YSK, elindeki gücü yeterince kullanamıyor…”

***

YSK’yı pasif bulanların eleştirilerine rağmen, kurumun CHP’ye yönelik davalardaki tutumunun unutulmaması gerekiyor. CHP’nin lehine sonuç doğuran kararların, AKP içerisinde tartışma konusu olduğunu, YSK yönetimini arayıp ‘bu nasıl karar’ diye yüklenen saray ekibinin olduğunu biliyoruz. Hatta YSK’yi sıkıştırmaya çalışan tayfaya, “Bir başka partinin kongresinin yapılmasını önlemek siyasi bir araç olamaz. Yarış bunun üzerinden yapılamaz” yanıtı verildiğini aktaralım.

Tamamıyla, CHP tüzel kişiliği ve CHP’li belediyeler üzerinde plan yapılıp, partinin tüm enerjisini buna aktarmasını isteyen iktidar, memleketin gerçek sorunlarını konuşulmaz ve görünmez hale gelmesini istiyor.

“CHP iktidara yürüyor” sloganıyla yeni bir yol deneyen parti, bu tuzağı görmüş gibi.