Paşalar hizmet alsın diye mi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem güven hem de yeterlilik konusunda bu kadar eleştirildiği başka bir dönem olmamıştır. Şimdilerde, FETÖ’nün verdiği zarar kadar, FETÖ ile mücadele sırasında alınan kötü kararların, bugünkü sonuçları doğurduğu tartışılıyor.
İktidar partisinin bu konuda uzman kadroları, TSK’da son yaşanan ihmal ve insani olmayan kararlar ve uygulamaları, FETÖ ayıklamasından sonra ‘orta kademe’ yöneticilerinin yetersiz kalmasına bağlıyorlar.
Tartışma büyüdükçe, GATA’nın kapatılmasından, eski tip askeri doktor yetiştirilmesinden, ilk basamak askeri mahkemelerin kapatılmasının yanlışlığına kadar hatalı kararlar ortaya dökülüyor. Askeri hastanelere, “paşalar ayrıcalıklı olmak için istiyor” diye itiraz edenler bile artık susuyor.
***
Bu yanlışlar, 2020’den beri tartışma konusu. Dönemin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar bütçe konuşmasında “… zaman geçtikçe, her şey yerli yerine oturdukça bu askerî yargı da askerî hastaneler de bir şekilde şekillenecek” demişti. Bakanın sözleri, o zaman birçok AKP’li tarafından gereksiz ve erken bulunmuştu.
Zaman zaman gündeme gelen ve Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’li vekillerin de gündeme getirdiği askeri hastanelerin yeniden açılması konusunda 2022’de yapılan bir çalışmadan söz etmek istiyorum.
Milli Savunma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı 32 askeri hastanenin yeniden açılmasını, bu kurumların Sağlık Bakanlığı’na bağlı kalmaya devam etmesi, ancak yönetiminin ve başhekimin asker olması formülünü tartışmıştı.
Şimdi rafta bekleyen o çalışmada, askeri hastanelerin yeniden açılması durumunda Sağlık Bakanlığı’na bağlı kalması ve tek çatıdan yönetilmesi, ancak hem yönetiminin hem de başhekimim askeri personel olması planlanmıştı. MSB, eskiden olduğu gibi hastanelerin kendilerine bağlı olmasında ısrarcı olmuştu.
***
Bu tartışmalar yaşanırken, kısa bir süre sonra askeri sağlık personeli yetiştirilmesiyle ilgili zafiyetler ortaya çıkmaya başladı. Özellikle savaş cerrahisi ve anında müdahale konusunda sivil üniversitelerde yetiştirilen askeri doktorların yeterli olmadığı konusu gündem oldu.
Tartışmalar artınca iktidar partisi yöneticileri savunmaya geçti. AKP’liler, o dönem askeri doktor, askeri hemşire, sağlık personeli ve teknisyen eğitimi alanların sayısının 5 yılda yüzde 20 arttığını iddia ettiler.
Ancak ortaya konulan veriler, askeri hastaneler kapatılmadan önce 2 binin üzerinde olan askeri doktor sayısının yarıdan fazla gerilediği gösterdi. Milli Savunma Bakan Yardımcısı Şuay Alpay “2043 olan askeri cerrah sayımız 347’ye düştü. Çok vahim durumdayız” demişti. O dönem, 2 bin 43 askeri doktor ve savaş cerrahisi uzmanı ya emekli oldu ya da özel ve sivil hastanelere geçti.
Askeri doktor yetiştirmenin önemine işaret edenler, “Mum ışığında bacak kesebilecek doktorlar lazım bize” diye örnekler vermişti. Olağanüstü koşullarda görev yapabilecek, karar verebilecek askeri doktorlar yetiştirilmediği konusu hala tartışılıyor.
***
Bütün bunları bir kez daha anımsatmanın nedeni, ‘liyakat, kalite ve iyi eğitimin” ne kadar önemli olduğunu gösteren acı örnekler. İskenderun’da iki askerimizin şehit düşmesinden sorumlu olanların insanlık dışı muamelesinin yanı sıra kışlada doktor olmadığı iddia ediliyor.
Irak’ın kuzeyinde bir mağarada arama yaparken metan gazından zehirlenerek şehit düşen 12 asker konusu ‘yetersiz ara yönetici’ konusunu gündeme getiriyor. Askeri yöneticilerin maskeyi zorunlu kılmaması, zehirlenme olasılığının göz önünde bulundurulmaması gibi bir dizi eksik anlatılıyor.
Ve sonuçta NATO ülkeleri arasına askeri hastanesi olmayan tek ülke durumundayız.
Bu hastaneleri, ‘Paşalar daha rahat hizmet alsınlar diye istiyorlar’ diyenler, paşaların zaten ayrıcalıklı sağlık hizmeti almaya devam ettiğini bilmiyor sanırım.
Olan genç yaşta ülkesi için her türlü fedakarlığı yapmak için üniforma giyen ancak ihmal ve kötü yönetim nedeniyle hayatını kaybeden evlatlara oluyor…