“… Genç seçmenlerin siyasal tercihleri yalnızca ekonomik göstergelerle açıklanamaz; bu tercihler aynı zamanda sosyal adalet, liyakat, eşitlik ve kapsayıcılık gibi değerlere duydukları bağlılık üzerinden şekillenmektedir. Bu bağlamda, mevcut siyasi yönetimin gençlerin sosyoekonomik statülerine ilişkin yukarı yönlü hareketlilik sağlayabilmesi için yalnızca ekonomik büyümeye odaklı politikalarla yetinmemesi; bunun yanında sürdürülebilir, bütüncül ve gerçekçi toplumsal eşitlik politikalarını hayata geçirmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir.”
Ankara merkezli Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nden (TÇE) Yağmur Uzunırmak’ın “Sosyal Devlet İlkesi ve Siyasal Tercihler: Gençlerin AK Parti’den Uzaklaşmasının Yapısal Dinamikleri” başlıklı analizinin sonuç bölümüyle başladım yazıma.
Evet…
2028 seçimlerinde doğru yol alan Türkiye’de “gençlik” önemli bir oy potansiyeline sahip. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde reşit olmadığı için oy kullanamayan ve Mayıs 2028’de ilk kez oy kullanacak seçmen sayısı yaklaşık 6.5 milyon kişi olduğu biliniyor:
“Bu grup, 2005 ile 2010 yılları arasında doğmuş bireylerden oluşmaktadır. Basit bir varsayımla, bu seçmenlerin davranışlarının halihazırdaki 18-23 yaş grubuyla doğrudan örtüşeceği kabul edilirse, mevcut iktidarın seçmen muhasebesi açısından bu yeni faturayı karşılaması mümkün görünmemektedir.
“2023 yılına ait 64 milyon 145 bin 504 kişilik seçmen sayısının yıllık yüzde 2.235 oranında ardışık büyüdüğü varsayıldığında, 5 yıl sonunda toplam seçmen sayısının yaklaşık 71 milyon 651 bin kişiye ulaşması tahmin edilmektedir. Bu durumda, 71.6 milyonluk seçmen kitlesi içerisinde 6.5 milyon yeni seçmen, toplam seçmen kitlesinin yaklaşık yüzde 9’unu oluşturacaktır. 19-22 Eylül 2024 tarihlerinde yapılan anket çalışmalarını içeren Toplum 2024 Raporu’nun milletvekili genel seçimi yaş kırılımları verileri incelendiğinde gruplar arasında belirgin farklılıklar olduğu gözlemlenmektedir. (TÇE/Nihat Yıldırım 4 Mayıs 2025/Bir Sonraki Seçimin Seçmen Muhasebesi)”
Yoksullukta 44 ülke arasında 7’nciyiz
Toplum 2024 Raporu’ndaki sonuçlara göre de AKP’nin yüzde 21.8 oranıyla, tüm yaş grupları arasında en düşük oyu 18-24 yaş grubundan aldığı dikkat çekiyor. TÇE’nin analizindeki soru şu: “Peki, genç seçmenlerde AK Parti’ye verilen desteğin ulusal ortalamanın belirgin biçimde altında kalmasının nedenleri nelerdir? (Siyasal tutum ve davranışlar yalnızca ekonomik etmenlerle şekillenmez; ideolojik yönelimler başta olmak üzere bireyin politik tercihlerini etkileyen çok sayıda faktör bulunmaktadır.)”
Tespitleri okuyalım:
- Toplumsal eşitsizlikler ekonomik koşullar üzerinden de derinleşmektedir. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) verilerine dayanan 0-17 yaş arası çocuklarda göreli yoksulluk oranlarına göre; Türkiye, yüzde 22.7’lik oranla çocuk yoksulluğu açısından 44 ülke arasında 7. sırada yer almakta ve bu alanda en olumsuz tabloya sahip ülkelerden biri olarak öne çıkmakta.
- Türkiye’de bireylerin yaşam başarısını etkileyen unsurlar (eğitim düzeyi, yoksulluk oranı ve ekonomik katılım gibi) ile ailenin sosyoekonomik yapısı arasında güçlü bir ilişki bulunduğu açıkça görülmekte. Bu durum yalnızca mevcut eşitsizliklerin yeniden üretilmesine yol açmakla kalmamakta, aynı zamanda, alt sınıflardan gelen bireylerin daha üst sosyal katmanlara yükselmesini sistematik biçimde zorlaştırmaktadır.
“Sosyal mobilite”de kaçıncıyız?
Gençlerin “oy eğilimini” değerlendirirken bir kavram karşımıza çıkıyor: Sosyal mobilite. Bireylerin ya da kuşakların zaman içerisinde sosyoekonomik konumlarında yaşanan değişimi ifade ediyor. Göreli sosyal mobilite, bireylerin ebeveynlerine kıyasla daha iyi yaşam koşullarına erişebilme kapasitesini ifade ederken; mutlak sosyal mobilite, bireylerin toplum içindeki konumlarını diğer bireylere göre nasıl değiştirdiklerini yansıtır.
Peki rakamlar ne diyor: “Türkiye, 82 ülke arasında 64. sırada yer almakta ve son derece düşük bir sosyal mobilite performansı sergilemekte. Bu durum, Türkiye’de fırsat eşitliği ilkesinin yeterince güçlü bir şekilde işlemediğini ve alt sosyoekonomik katmanlardan üst katmanlara yükselmenin oldukça sınırlı bir olasılık olduğunu göstermektedir.”
Soru şu: Peki, yukarıda sunulan toplumsal ve ekonomik eşitsizlik tablosu ile AKP’li genç seçmenlerden ulusal ortalamanın oldukça altında destek alması arasında bir ilişki kurulabilir mi?
Burada da karşımıza “sosyal devlet” yani toplumsal eşitsizlikleri azaltmayı, fırsat eşitliğini sağlamayı ve dezavantajlı grupları korumayı amaçlayan kavram çıkıyor:
“Türkiye’de, 2023 itibarıyla kamu hizmetlerine erişim bağlamında siyasal gruplar arasında ciddi bir adaletsizlik yeniden belirginleşmiştir. Bu durum, sosyal devlet ilkelerinden uzaklaşıldığını ve kamu hizmetlerinin siyasal tercihlere göre dağıtıldığına dair algının toplumsal düzeyde güç kazandığını göstermektedir. Özellikle genç seçmen açısından bu algı, güven kaybını daha da derinleştiren bir unsur olarak değerlendirilebilir.”