Tarih 11 Eylül 2023.

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan bir grup gazeteciyle buluştu ve şu tespiti yaptı:

“Türkiye’de sahipsiz kalan ve kimilerinin bittiğini zannettiği Cumhuriyetçi birikim var. Türkiye’de ilk kez bu birikim kendisinin artık ev sahibi olmadığını fark etmiş durumda. Bir arayış içerisinde. Kimileri ‘Kemalist-Komünist ittifakı’ diyor. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Cumhuriyetçi birikimiyle, sosyalist hareketin daha sağlıklı bir etkileşime girmesi için üzerimize düşeni yapacağız.”

17 Eylül 2024’te Okuyan’dan başka bir açıklama daha geldi:

“CHP ve Kürt hareketinden-Kürt siyasetinden uzaklaşamamış Türkiye soluyla ilişkimizi kesiyoruz. CHP ve Kürt siyasetinden uzaklaşamayan bir sol, sol değildir. Öyle anlaşılıyor ki bir süre Türkiye Komünist Partisi kendi mücadelesine odaklanacak.”

Ve önceki gün dostlarım Haluk Hepkon’un sorduğu TKP lideri Kemal Okuyan’ın yanıtladığı “Cumhuriyet ve Komünistler (Kırmızı Kedi Yayınevi)”adlı söyleşi kitabını okudum. Yukarıda okuduğunuz iki açıklamayı tamamlayan bir kitap!

Hepkon’un önsözünde yaptığı tespitler önemli:

“12 Eylül sonrasında ülkemizde ve dünyada yaşananlar Türkiye’de sola, teslimiyetten beslenen bir ezber dayattı. İdeolojik gıdasını sivil toplumculuktan alan bu ezbere göre cumhuriyet kötü, gerici ve ülkedeki bütün olumsuzlukların asıl sebebiydi. Bu ezber yüzünden ileriki zamanlarda solun bir kısmı ‘Yetmez ama Evet’ rezaletinde olduğu gibi Türkiye’nin gelmiş geçmiş en gerici zihniyetinin peşine takıldı, emperyalizmin Orta Doğu senaryolarında kurtuluş aradı. ABD ile ilişkileri Mısır’daki sağır sultanın bile malumu olan Kürt milliyetçiliğinin dümen suyuna girdi. Bu ideolojik ve siyasi prangadan kurtulamayan ve cumhuriyeti savunan geniş yığınlarla birleşemeyen bir solun, Türkiye’de umut olması ve öne çıkması mümkün değildir.”

Mustafa Kemal solcu muydu?

Kitabı okurken aklıma Türkiye İşçi Partisi’nin lideri Mehmet Ali Aybar geldi: “…Tam bağımsızlık için dövüşen, emek ilkesine dayalı bir halk devleti. Kurtuluş Savaşı Türkiyesi’nin siyasal, ekonomik, sosyal doktrini bu idi. İdeolojisi Kemalizm’di. Anadolu harekatının ilk günlerinde Batılı düşmanlarımız koymuştu bu adı ona. Onların karşısında bir Bolşevizm vardı bir de Kemalizm. Emperyalistler, Anadolu’da başlayan savaşın bir başka tür savaş, Asya’nın, Afrika’nın boyunduruk altındaki halklarına yol gösteren, ilk ulusal bağımsızlık ayaklanması olduğunu kavramakta gecikmemişlerdir. Tam bağımsızlık için ölüm kalım savaşı… Kemalizm bir sol ideolojisiydi. Mustafa Kemal Paşa’nın ve arkadaşlarının solculuğun bilincinde olup olmamaları önemli değildir. Tuttukları yol, solda olan, sola giden bir yoldu. (Mehmet Ali Aybar/Türkiye İşçi Partisi Tarihi/İletişim Yayınları/ Sayfa 114)”

Aybar’ın “Mustafa Kemal Paşa’nın ve arkadaşlarının solculuğun bilincinde olup olmamaları önemli değildir. Tuttukları yol, solda olan, sola giden bir yoldu” cümlelerinin altını kalın bir şekilde çizdikten sonra 80 sayfalık “Cumhuriyet ve Komünistler” söyleşisinde Kemal Okuyan’ın dediklerinin altını kalın kalemle çizdim:

“1980 öncesinde bağımsızlık dendiğinde akla sol gelirdi bu ülkede. Kurtuluş Savaşı’nın en güzel sanatsal ifadesi Nazım Hikmet’e aittir. Bunlar çok önemli şeylerdi ve sağ, devlet, bunu yıkamadı. Türkiye’de solun geleceği 1923’ün referanslarıyla örülür demiyorum ama bu topraktaki ilerici çizgiye, geçmiş birikime sırt dönerek devrimcilik yapamazsın. Nasıl seveceksin bu ülkeyi şimdi?”

Hepimiz ev sahibiyiz, komünistler de ev sahibi

Haluk Hepkon’un sorularına ve Kemal Okuyan’ın yanıtlarına da bakalım.

Cumhuriyet Devrimi’ni ilerici buluyorsunuz, değil mi?

Hiç kuşkusuz. Biz tarihselciyiz. Partimiz olaylara tarihin mantığıyla bakar. 1919-1923 arasındaki mücadele birden fazla nedenle ilericidir. İlk olarak saraya karşıdır. Bugün ‘saray, saray’ diyorlar. Sarayın kralı vardı o zaman ve el çabukluğuyla bunu unutturmaya çalışıyorlar. Hep diyorlar ki Anadolu’daki mücadele emperyalizme ve işgale karşı bir mücadeleydi. Hayır, bu eksik. Mücadele aynı zamanda köhnemiş, çürümüş, işbirlikçi ve artık bu topraklara hiçbir şey veremeyecek olan bir saraya, bir toplumsal sisteme karşı da mücadeleydi. O anlamda da ilericiydi. Ve evet, emperyalizme karşı bir konumlanıştır. Tutarlı bir antiemperyalizm değildir falan, bu ayrı bir tartışma ama ben şuna bakarım... Kim kimle işbirliği yapmış?

Görünen o ki Kemalist kadrolar antiemperyalizm konusunda bugünkü Türkiye solunun önemli bir kısmından daha tutarlılar.

Yüzde yüz. Yarattığı etki itibariyle heyecan vericidir. Dünyanın birçok coğrafyasını etkilemiştir. Emperyalizmin yenilmezliği efsanesini ortadan kaldırmıştır. Yani bunlar az şey mi? Sovyetler Birliği ile girdiği, geçici ya da kalıcı, müttefiklik ilişkisi az şey midir?

Yazıyı şu tarihi tespitle bitireyim, gerisi kitabı okuyanlara kalsın:

“Mesele cumhuriyet olduğunda bir ev sahibi yok, hepimiz ev sahibiyiz, komünistler de ev sahibi. Bunu söylememizin nedeni şuydu. Milli mücadelenin tartışmasız önderi Mustafa Kemal’dir ama komünistlerin de milli mücadelede, çorbada tuzun ötesinde, çok ciddi bir katkısı vardır.”