1904 yılında The North American Review’de yazdığı makalesinde adına ödül verilen gazeteci Joseph Pulitzer şöyle der:
“Cumhuriyetimiz ve gazeteleri ya beraber yükselir ya da beraber çöker. Hakları bilen ve bunları zekayla uygulayan, çıkarcılıktan uzak, bağımsız, kamusal hizmet bilinçli bir basın, kamusal erdemi koruyabilir. Bu erdem olmadan her hükümet sahtekar ve alaycıdır. Sinik, çıkarcı, demagojik bir basın ise zamanla kendine benzeyen insan yığını üretir.”
Aklıma bir örnek geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Eylül 2022’de şehir hastaneleriyle ilgili gazeteci Selvi’ye, “Vallahi Abdulkadir Bey köşende gereğini yapacaksın. Ahmet Bey (Hakan) gereğini yapıyor...” dedi.
Sorun da tam burada!
İktidar da muhalefet de kendisine yakın gördüğü gazetecilerin “olumlu” haberlerini köşelerinde ya da manşetlerinde görmek ister. Ancak... Olumsuz haberlerden rahatsız olur.
Pulitzer’den girdim “Sinsi, çıkarcı, demagojik basın”, “Gereğini yapan gazeteciden” çıktım. Neden uzun bir girizgahla “medya” yazdım.
Faruk Bildirici ve “kral çıplak”
Çünkü; gazeteci Faruk Bildirici, 26 Eylül saat 14.19’da şu paylaşımı yaptı:
“Bunun bir açıklaması var mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağının Washington’dan havalanmaya hazırlandığı saatlerde gazetecilerin uçakta soracakları sorular liste halinde bana geldi. Hem de soruların altında kimin o soruyu soracağı da yazıyordu.”
Bu paylaşımı soruların görseliyle birlikte paylaştı Bildirici ve şu ana kadar 2 milyon görüntüleme aldı. Bir taraftan da Erdoğan’ın gezisi kadar bu “paylaşım” konuşuldu.
Sonra Beştepe’ye yakınlığıyla bilinen gazeteci Mehmet Çek bir sosyal medya paylaşımı yaptı ve “Kral çıplak” dedi:
“İstediğiniz kadar görmezden gelin, sağırları oynayın. Tek kelimeyle ‘Rezalet’ bu. Kimsenin dünyanın en özgüvenli lideri olan Cumhurbaşkanımızı böyle bir meseleye alet etme hakkı yok. Salın kardeşim kim ne sormak istiyorsa sorsun? Beyler, bayanlar, sadece bu adetleriniz değil kurulu iletişim düzeni ve bu düzeni semiren bütün sözde ‘medya eliti’ çürümüştür. Bu organize bir operasyondur ve hedefinde yeni İletişim Başkanı var. Uzun yıllardır aynı sistemde çalıştığı anlaşılan mekanizma niçin şimdi patladı? Bu sistem patlamak için İletişim Başkanlığında görev değişimini mi bekledi? Soruları hazırlayan ya da uçaktaki gazetecilerden kim bu satışı yaptı? Kim sızdırdı? gibi soruların cevaplanması lazım. Bu düzen değişmeli! Siyaset gibi uçağı da rekabete açın!” Bu paylaşım muhalefet medyasında da geniş yer buldu. Buradaki kritik soru şu: “Bu organize bir operasyondur. Kim sızdırdı?”
“Bu düzeni sürdüremezler”
Dün sabah yine Ankara koridorlarını yakından takip eden bir isimden telefon aldım. Dedi ki: “Faruk Bildirici ve Mehmet Çek’in paylaşımlarının ardından dün itibarıyla bir düzen değişti. Dünden sonra asla uçaktaki o düzeni sürdüremezler.” Bu arada uçaktaki bazı gazetecilerin Çek’in paylaşımından duydukları rahatsızlığı İletişim Başkanlığı’na ilettikleri bilgisine ulaştım.
Bu arada uzun zamandır uçağa binmeyen ama konuyu takip eden isimlerle son Washington ziyaretini konuştum. Anlattıklarına göre olay şöyle gerçekleşiyor:
BM’deki toplantılar bittikten sonra Erdoğan, Türkevi’nde gazetecilerin sorularını yanıtlayacaktı. Ancak Trump’ın daveti üzerine bu planlama değişti. Yıllardır uygulanan şu: Herkes genel başlıkta soruları yazıyor. Benzer sorular tek soruda toplanıyor. Washington gezisi çıkınca cumhurbaşkanıyla aynı uçağa biniyor gazeteciler. Trump’a gidilince sorular güncelleniyor. Yani görüşmenin akışı değişiyor. Trump’la görüşmeden sonra uçağa biniliyor, herkes yorgun. On soru var ve kısa bir zaman dilimde cevaplar alınıyor. Faruk Bildirici’nin verdiği soru listesi doğru. O akışın ilk bölümü New York’ta ikinci bölümü Washington’da hazırlanıyor. Ara sorular da soruluyor. Burada iki kritik konu var: Vakit ve bağlam sorunu. Gezinin bağlamı Washington ve BM. Çerçeve çiziliyor. Dediklerine göre o soruların tamamı gazetecilerin soruları. Akışı da İletişim Başkanlığı yapıyor. Yıllardır böyle, hep böyle oluyor.
Peki sorulmayan sorular?
İktidar ya da muhalefet uçakları
Gazeteci dostum Hilmi Hacaloğlu sormuş:
“Haydi meşruiyet, hileli seçimler sorularını haydi tamam Halkbank sorusunu sormazsınız onu anladık da şu soruları sormak da aklınıza gelmez mi? F-35’ler ve F-16’lar konusunda yeşil ışık var mı? Trump, Kongre’yi ikna etmek için devreye girecek mi? Türkiye ile ABD arasında bir nükleer anlaşması söz konusu mu? Varsa bunun askeri boyutu olacak mı? Türkiye ile ABD, LNG’de nasıl bir anlaşma imzalıyor. Rusya ile enerji işbirliği nasıl etkilenecek? Nadir elementler konusu gündeme geldi mi? Türkiye bu konuda ABD ile işbirliğine açık mı? Bahçeli’nin, Türkiye Rusya Çin İttifakı açıklamasının neresindesiniz?” Demek ki; “Bu düzen değişmeli” ve gazetecilerden sorular alınıp, akış yapılmamalı. İsteyen herkes istediğini sormalı! Ve o uçak ya da uçaklar, iktidar ya da muhalefet uçakları kendilerine yakın değil kendilerine en uzaklardan da oluşmalı.