Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi Ömer Onhon’un dün T24’te çıkan analizindeki şu tespit her şeyi özetliyor:

“Biraz geri giderek belli bir süreç dahilinde resme bakıldığında; İsrail ile ABD, İran’ı Irak’ta zayıflattılar, Suriye’den sildiler, Lübnan’da Hizbullah’a büyük darbeler vurarak İran’ın etkisini kırdılar, Suriye ve Irak üzerinden Lübnan’a uzanan lojistik destek hattını kopardılar. ‘Direniş Cephesinin’ önde gelen isimlerini (Kasım Süleymani, El Mühendisi, İsmail Haniye, Hasan Nasrallah ve diğerleri) ortadan kaldırdılar ve kadrolarının önemli bir kısmını etkisiz hale getirdiler. Şimdi de İran’ı kendi evinde sıkıştırıyorlar.”

Bir de İsrail’e destek veren, İran’ı sıkıştıran “Kürt siyasi hareketi” var.

İki açıklama aynı gün yayımlandı.

14 Haziran.

İran Kürdistan Demokrat Partisi yani Barzani’in İran ayağı yaptığı yazılı açıklamada dedi ki:

“İran’daki mevcut durum İslam Cumhuriyeti’nin politikalarının kaçınılmaz sonucudur. Bu rejim iktidarda kaldığı sürece durum yalnızca kötüleşecektir. Dolayısıyla İran vatandaşlarını bu kriz, yıkım ve karanlıktan kurtarmanın ilk ve en önemli ön koşulu bu rejimi tamamen kaldırmak ve sona erdirmektir.”

PKK’nın İran kolu PJAK açıklamasında da İsrail’in İran’a yönelik saldırıları desteklenerek rejimin çöküşünün halk ayaklanmasına bağlı olduğu belirtildi. Saldırıların İran rejiminin temelini sarstığını ve rejimin çöküşünün halk ayaklanmasıyla mümkün olabileceğini savunulan açıklamada, “İran’ın nükleer ve füze silahı üretme çabaları, bölgesel güvenliğe tehdit oluşturması ve terör örgütlerini desteklemesi nedeniyle bu savaşın sorumluluğu tamamen Tahran’a aittir” denildi.

Tam da İsrail Başbakanı Netenyahu’nun “İran rejimini değiştireceğiz” açıklamasını yaptığı dakikalarda kendini feshetmiş PKK’nın İran kolu ve “Terörsüz Türkiye sürecine” destek veren Barzani’nin İran’daki partisinden benzer açıklamalar gelmesi manidar değil mi? Peki bu konuda Abdullah Öcalan ne düşünüyor? Bunu da zaman içinde öğreneceğiz!

Bildiğimiz, “Terörsüz Türkiye Süreci”nde DEM’den yapılan “Barış olmazsa her yer Gazze olur” cümlesine MHP lideri Devlet Bahçeli’nin verdiği yanıt:

“Her yerin Gazze olacağını tehditvari üslup ile iddia edenlere hatırlatırım ki Gazze zaten içimizdedir, yüreğimizdedir, gönlümüzdedir. Eğer yıkılmış Gazze’nin Türkiye’ye taşınacağını ima ediyorlarsa o zaman buna niyet ve teşebbüsü aklından geçirenlerin Siyonist barbarlıkla eş zamanlı şekilde açacakları karanlık cephenin makberleri olacaklarını bilmeleri, bunu da unutmamaları hayat ve varlıkları açısından mühim bir ihtar ve ikazımızdır. (7 Ocak 2025/TBMM Grup Toplantısı)”

“Sol ambalajlı” İran karşıtlığı

Bu arada İsrail’in İran’a saldırısı Türkiye içinde de “destekçi” buldu. Kendisini “sol” diye nitelendiren bazı isimler ya da konuya “mezhepçi” bakan İslamcılar arasında “Şeytan İran’ın molla rejimi” vurgusu yapıldı. Bu konuda da en çarpıcı yanıtı Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan verdi:

“İsrail’in ABD ve diğer (açık ya da utangaç) müttefiklerinin yardımıyla gerçekleştirdiği saldırıyı İran’daki mollalar rejiminin suçları ile mazur göstermeye çalışanlar… İsrail Devleti’nin bilimi, aklı, demokrasiyi, medeniyeti temsil ettiği saçmalığını yaymak için her fırsatı değerlendirenler… Ekonomik yaptırımlarla nefes alamaz hale getirilmiş İran’ı, komşularının neredeyse tamamının bir biçimde işbirliği yaptığı bir düşmandan her darbe yediğinde alay konusu yapanlar… İsrail saldırganlığına yanıt veren Filistinlilerin ya da İran’ın direncini değersizleştirip İsrail’e düşen füzelerin ‘teneke’ olduğunu kanıtlamak için saatlerce uğraştıktan sonra hüsrana uğrayıp sessizliğe gömülenler… İçinizde seküleri var, İslamcısı var, Türkçüsü var, Kürtçüsü var, sosyal demokratı var, ‘devrimcisi’ var, çeşit çeşitsiniz ama dün siyasi tercihlerinizden bağımsız olarak, insanlıktan uzaklaşma doğrultusunda epey bir yol kat ettiğinizi bilin.”

Oysa… 1960’lardan başlayarak “solun”, Mihri Belli’den Doğan Avcıoğlu’na, Mehmet Ali Aybar’dan Deniz Gezmiş’e, DEV-Genç’ten Doğu Perinçek’e kadar “emperyalizme karşı” İsrail karşıtlığını döne döne okumakta fayda var. Sonrasında “solun” gerilediği 1980’lerden sonra da İslamcı kesimin “İsrail karşıtlığını” anlamak gerekiyor.

Sonuçta emperyalizm okuması yapmadan olmaz:

“Emperyalizm; tekellerin ve mali sermaye egemenliğinin belirginleştiği, sermaye ihracının olağanüstü bir önem kazandığı, dünyanın uluslararası teröristlerce paylaşılmasının başladığı ve yeryüzü topraklarının en büyük kapitalist ülkeler arasında paylaşılmasının tamamlandığı bir gelişim aşamasındaki kapitalizmdir. Dünyayı aralarında paylaşan uluslararası tekelci kapitalist birlikler kurulmuştur. En büyük kapitalist güçlerce dünyanın toprak paylaşımı tamamlanmıştır. (Vladimir İlyiç Lenin, Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması)”