İkinci İsrail diyorlar ya, var zaten. Benimki değil, senin desteklediklerindir ikinci İsrail. Post-İsrail yani. Nedir? İsrail’i Ortadoğu’da stratejiyi kuran hegemon güç olarak inşa etmek istiyorlar. Netenyahu-Trup gidiş gelişleri bunun içindir. Beş aşamalı bir stratejidir. İlk üç aşama olarak Gazze, Lübnan, Suriye bitti. Geriye iki aşama, İran ve Türkiye kaldı. Bu stratejinin olmazsa olmazı Kürtlerdir. Bu ilişkiyi İsrail nasıl ele geçiriyor, nasıl kullanmak istiyor? Şu an İsrail’in tek derdi beni ortadan kaldırmak. Kandil’in aklı yerinde değil ki bunu engelleyebilsin. Yerleşim itibarıyla böyledir, Kandil İran’ın, SDG (PKK’nın Suriye kolu) İsrail’in etkisindedir. Bunu ancak ben engelleyebilirim.”
Lozan Kürt Enstitüsü Başkanı Necat Zanyar, DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi Pervin Buldan ve avukat Özgür Erol’un 21 Nisan 2025’te İmralı’da Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin notlarını yayımladı. 13 sayfalık görüşme notlarında iddiaya göre Öcalan’ın, İsrail’le ilgili değerlendirmelerinden bana göre çarpıcı bölümünü yazımın girişinde sizlerle paylaştım. Abdullah Öcalan, İsrail’in beş aşamalı planının son iki ayağının “İran ve Türkiye” olduğunun altını çiziyor. Bu görüşmeden bir buçuk ay sonra İsrail’in İran’a yaptığı saldırıların başladığının notunu düşelim.
Peki Öcalan’ın İsrail konusundaki düşünceleri böyleyken DEM nasıl bir tavır içinde? İddialara göre önceki gün DEM Parti’nin basına kapalı grup toplantısında “İsrail-İran tartışması” yaşandı.
DEM milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun İsrail konusunda net tavır aldığı hatta PKK’ın İran kolu PJAK’ın, Netenyahu’ya verdiği desteğe karşı eleştiriler yaptığı öğrenildi. Gergerlioğlu’nun, 15 Haziran’da sosyal medyasından yaptığı açıklamanın da DEM içinde bir grup tarafından eleştirildiği iddia edildi. DEM’li vekil paylaşımında dedi ki: “İsrail, İran’dan sonra Türkiye’yi vurmaya hazırlanıyor! Bölgede Türkler ve Kürtleri vuracak yeni Gazzelerden önce İsrail’e dur demeli. Kürt barışı gecikmemeli! Ortadoğu’yu cehenneme çevirecek İsrail, insanlığın düşmandır. Umarım gecikmeden tüm mazlumlar bunu anlar.”
Demirtaş Öcalan çizgisinde ya diğerleri?
Bir gelişme de Edirne’de hapis yatan Selahattin Demirtaş’ın yaptığı sosyal medya açıklamasıyla yaşandı. Demirtaş’ın “Öcalan çizgisini” sahiplenmesi de önemli gelişmelerden biri. Çünkü ilk “açılım sürecinde” Öcalan-Demirtaş arasında gerilim/farklılık olduğu biliniyor. “Terörsüz Türkiye” sürecindeyse eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş net bir duruş sergiledi ve son paylaşımında dedi ki:
“İran rejimi uzun yıllardır demokrasi ve insan haklarına tümden kapalı kalmakla, öncelikle kendi yurttaşlarına büyük haksızlık yapıyor. Ancak hiçbir gerekçe, emperyal müdahaleye haklılık kazandırmaz. İran’a yönelik askeri operasyonun durmasını ve müzakere masasına dönülmesini esas almamız gerekir. Fakat görünen o ki, Orta Doğu’ya emperyal müdahaleler, kendilerince sonuç alıncaya kadar durmayacak. Bizim, bölgesel barışı ilkesel olarak savunma ve bunun için yoğun çaba harcamanın yanı sıra, içeride de birliği ve barışı sağlamakta daha hızlı ve cesur hareket etmemiz gerekir. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı ve PKK’nin fesih kararıyla birlikte silahsızlanma sürecinin herhangi bir tıkanmaya ya da provokasyona yer vermeden, olabilecek en hızlı şekilde tamamlanması için tüm tarafların en yüksek düzeyde çaba, cesaret ve feraset gösterebilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki, emperyalizm bin kazanmadan kimseye bir vermez. Bizler Türkiye toplumu olarak bu dönemde bir ve beraber olacağız; olası risklere, saldırılara, provokasyonlara karşı gerektiğinde Edirne’den Hakkari’ye kadar 86 milyonluk bir halk ordusuna dönüşeceğiz; ortak vatanımızı canımız pahasına savunacağız. Kendi iç sorunlarımızı da kendi aramızda, karşılıklı güven çerçevesinde ve ‘kardeşlik ruhuyla’ çözeceğiz.”
Bu noktada DEM içinde daha önce “Öcalancı” olan kadroların bugün daha farklı çizgi izlemesi Kürt siyasi hareketi içinde de önümüzdeki günlerde yaşanacak fırtınanın habercisi olarak değerlendiriliyor.
Suriye ve İran PKK’sı ne yapacak?
Yine 21 Nisan’daki İmralı görüşmesi notlarına dönersek. Öcalan’ın olası bir Kürt devletini “Pirus zaferi” olarak değerlendirdiği önemli:
“Biz kirli iş yapmıyoruz. Kürtleri satmıyoruz. Ama şimdi ‘ihanet etti, Kürtlere statü dayattı’ hayır! Müzakere edilir, ona göre durum konuşulur. Olmazsa işte İsrail devrededir. (Yetkiliye doğru) İşte senin gibi biri oturuyordu orada. Ben ‘SDG yüz binlik olur’ dedim, o bozuluyordu, sen bozulmuyorsun ama oldu. İsrail kendi Haşdi Şabi’sini (Irak’ta faaliyet gösteren İran destekli paramiliter bir grup) yaratmış. Karayılan demiş, 800 km’den kendimizi savunabilecek tekniğimiz var demiş. Nereden bulurlar bunu ya İran vermiştir ya İsrail.”
Bu notlardan anlaşılan, Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın kolu olarak hareket eden SDG/YPG’nin “İsrail’in kanatları” altında olduğu. O zaman soru şu: Öcalan’ın “fesih” açıklaması Suriye ve İran’da geçerli olabilecek mi?