Mümtazer Türköne, 9 Temmuz 2012’de T24 haber sitesine verdiği röportajda şu cümleleri kurdu:
“…Evrensel sol, sınıf çelişkileri üstüne yükselir, ancak Türk solu hem bundan yoksun, hem de anti-emperyalizm üzerinden şekilleniyor. Türkiye’de sol akım, küçük burjuva muhalefeti şeklinde serpildi. Yoksul kesimlerin talepleriyle bağ kuramadı. Anti-emperyalizmden ulusalcılığa, Kemalizmden Kuvayi Milliyeciliğe ve doğrudan milliyetçiliğe kayıyor.”
“Nereden geldi aklına bu röportaj?” demeyin, anlatacağım.
1 Ağustos’ta Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) yayımladığı ve 700’e yakın farklı kesimlerin imzasıyla kamuoyuna duyurulan metin üzerinden bir tartışma başladı. Önce benim de imzacısı olduğum metni hatırlatalım:
“Biz aşağıda imzası yer alanlar Türkiye’nin cumhuriyetçi birikimini bu iddianın arkasında durmaya çağırıyoruz: Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz. Barış ve kardeşlik istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Lozan Anlaşması’nın sorgulanmasını; mevcut sınırlarımızın tartışılmasını; yeni-Osmanlı hayallerini, Türkiye İmparatorluğu gibi gayrimeşru adlandırmaları, ümmetçiliği, etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı siyasal yapı ve kurumları istemiyoruz. Barış ve kardeşlik ve de bağımsız ve laik bir ülke, eşitlikçi bir düzen, planlı bir ekonomi istiyoruz. Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz.”
Metni defalarca okudum ve tek cümleyle özetledim: “Anti emperyalizmi merkezine koyan, sınıfla buluşan ve Türkiye’nin ilerici birikimine sahip çıkan metin.”
“Gerici” bir metin mi?
Geçen gün telefonuma bir mesaj geldi sevdiğim bir dostumdan.
Diyor ki:
“Aytunç şaka mı nu yahu. Dünyanın ve Türkiye’nin bu gerçekliğinde böyle bir bildiriye nasıl imza atarsın. Ne var bu bildiride müthiş bir gericilikten başka.”
Sonra başka bir dostum Habertürk yazarı Muhsin Kızılkaya’nın “Siz aşağıda imzası olanlar” başlıklı yazısını iletti bana. Okumuştum ama anti emperyalist olduğundan şüphe duymadığım dostum yollayınca bir kez daha okudum. O yazıda ne mi gördüm? 1923 Cumhuriyet çizgisiyle hesaplaşma!
Şu tespiti aslında NATO-CIA destekli FETÖ operasyonlarında okumuştuk: “Sırtını Kemalizm’e yaslamış Türk solcuları, TKP kisvesi altında bir imza kampanyası başlatmış; kampanyaya da birçok sol, sosyalist, Kemalist aydın, tekaüt paşa, iktisatçı, gazeteci, akademisyen ve aktivist katılmış.”
Bu cümleleri okuyunca aklıma Fetullah Gülen’in Aktüel dergisine verdiği röportaj geldi. 18 Ekim 2005’te Gülen Aktüel’e bir röportaj vermişti: “Şimdi önümüzde daha geniş, kapsamlı ve kompleks bir süreç var. Dolayısıyla direnç noktaları daha sancı oluşturabilir. AB sürecinde son günlerde yaşanan tartışmalara bakın. Ölseler bir araya gelemeyecek kimseler ulusal cephe adı altında suni bir kitlesel dalga oluşturmaya çalışıyor. Her açıdan manipülatif bir organizasyon. Bunlar aşılacaktır.” Bu açıklamadan tam 22 gün sonra 9 Kasım 2005’te TSK’ya ilk kumpas kuruldu ve Şemdinli’de patlayan bombayla 2006’da Genelkurmay Başkanı olacak Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt FETÖ’nün hedefi oldu.
Sonrasını biliyorsunuz zaten. Ki bu durum “15 Temmuz’a giden yol” başlıklı devlet kayıtlarında yer alan raporlarda da yer aldı. Ki TKP’nin paylaştığı metni “Genelkurmay bildirisi”ne benzetenlerin “15 Temmuz’a giden yolu döşeyenlerden” olduğu notunu da düşelim!
Seyit Rıza mı Şeyh Sait mi Cumhuriyet mi?
Şimdi gelelim tartışmanın özüne:
Birincisi; kimse PKK’nın silah bırakmasına karşı değil bu cümleleri kurmak akıl tutulması.
İkincisi; MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sahip çıktığı devlet projesiyle ilgili “uyarı” yapmak her aydının görevi.
Üçüncüsü; tarihe 1923 Cumhuriyet Devrimi olarak geçmiş (İngilizlerin benzetmesiyle Kemal’in milliyetçileri) ilerici bir hamleyle, Şeyh Sait, Seyit Rıza ve Said Nursi arasında yapılacak tercih meselesi.
Dördüncüsü; Kürt sorunu mu çözülüyor yoksa örgüt silah mı bırakıyor? Öcalan’ın 27 Şubat açıklamasında dediğinin dışında bilmediğimiz başka bir konu mu var:
“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum. Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” Bu cümleler önemlidir ve değerlidir: “Ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”
SONUÇ: Öcalan’ın görüşme notları diye kamuoyuna yansıyan ama “ekleme çıkarma” yapıldığına dair açıklamaların geldiği… Meclis’te kurulan komisyonda “kök sorun” olarak değerlendirilen Kürt sorununun masaya yatırılmak istendiği… Bir adım sonra “hakikat komisyonu kurulsun” talebinin geleceği bir süreç mi olacak? Bu yüzden süreçle ilgili farklı düşünenlerin seslerinin kısılmaması önemli.
NOT: Sizlerden bir hafta izin istiyorum. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere.