MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Gerçi alıştığımız bir kavram bu adli kontrolle serbest kalmak.

Bir kişi gözaltına alınıyor, günlerce emniyette sorgulanıyor sonra adliyeye sevk ediliyor, savcı da ifadeleri alıyor sonra hakimliğe gidiliyor.

Savcı tutuklama ya da adli kontrol istiyor, hakim de buna göre karar veriyor.

Adli kontrol kabaca şu; Bir kişi hakkında dava açılıyor, hakim tutuklamaya gerek görmüyor ama adli kontrol şartı koyuyor.

Bu ev hapsi de olabilir, karakola gidip imza vermek de olabilir, yurt dışı yasağı da uygulanabilir.

Ama toplumdaki karşılığı “tutuklanmadı ama tutuklanabilir” anlamında.

Hele muhalif olanlara yapılan uygulama bir tür cezalandırma gibi algılanıyor AKP tabanında “Tamam hapse girmedi ama bak gidip imza verecek, yurtdışına çıkamayacak” diye teselli bulanlar var.

Adli kontrol dünyanın her ülkesinde var.

Ama bizde durum farklı gibi geliyor bana.

Özellikle “Erdoğan’a hakaret” “Yalan haberi yayma” “halkı kin ve nefrete sürükleme” gibi iddialara maruz kalanların bir kısmı tutuklanıyor, önemli bölümüne ise adli kontrol şartı getiriliyor.

Adli kontrol daha ziyade adi suçlulara uygulanan bir kontrol sistemi.

Yaralama, gasp, hırsızlık gibi suçları işleyenleri mahkeme gününe kadar kontrol etmek amacını taşıyor.

Böyle binlerce kişi var.

Buna karşı her gün kamuoyunun önünde olan kişilere adli kontrol şartı getirmek komik geliyor.

Örneğin Fenerbahçe başkanı Sadettin Saran, gözaltı kararını yurtdışında öğrendi, toplantılarını yarıda keserek özel uçakla döndü, savcı ve hakim karşısına çıktı, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Şimdi her gün karakola gidip imza verecek “ben buradayım” diyecek.

Saçma değil mi bu?

DEDİKODU

AKP’liler operasyonlardan rahatsız

Konuştuğum hangi AKP’li varsa hepsi aynı şeyi söylüyor; “Başta bu operasyonları çok destekliyorduk ama artık zarar vermeye başladı.”

Şöyle bir gerçek var; Yolsuzluk adı altında başlatılan operasyonlar hep CHP’li belediyeleri hedefe alıyordu. AKP’liler bu durumdan çok memnundu.

Ancak ardından başlayan kara para, yolsuzluk, rüşvet operasyonlarında tüm oklar AKP’lilere veya AKP’ye yakın olanlara yöneldi.

İlk başlarda AKP’liler bundan da memnundu “Birden zengin olan, halkı unutanların biraz burunları sürtsün” diyorlardı.

Ancak Habertürk operasyonu ile işin rengi değişti.

AKP’li tabanda “dindar” diye bilinen ve desteklenen isimlerin muhafazakarların bakış açısı ile “en rezil, en sefil” ilişkiler içinde olmalarının ortaya çıkması bardağı taşırdı.

Artık AKP’liler operasyonların durdurulmasını istiyor.

Korkuları basit; Devam ederse kim bilir daha ne rezillikler çıkacak?

GÜNÜN SÖZÜ:

Son çeyrek “yüzyıl”da ülkemiz her alanda yozlaştı...
TBMM’de yumruklaşma...
Şöhretlerde uyuşturucu ve grup seks...
Daha neler, neler...
Nedenini aramaya gerek var mı?..
Bence yok... Ahmet ÜSTÜN

ÇOK GÜLDÜM

Yapay zekâ bakın nasıl çuvalladı!

Amerika’nın Californiya bölgesinde bir kentte elektrik kesilmiş.

Her şey durmuş tabii.

Ama bana en ilginç gelen kentte yaygın biçimde kullanılan sürücüsüz araçların da durması.

Sürücüsüz araçlar komutları yol üzerindeki sensörlerden, trafik ışık ve işaretlerinden alarak hareket ediyor.

Araçlarda kullanılan sistem elbette yapay zekâ.

Ama o yapay zekâ hiçbir yerden komut alamayınca hareketsiz kalmış.

Sürücüsüz araçlar yolun ortasında adeta donmuş.

Yapay zekanın aklına “trafiği aksatmayayım, bari kenara çekeyim” demek gelmemiş.

O halde neymiş; Yapay zekâ insan olmadan çok da işe yaramıyor.

Bİ SOR BAKALIM

Kayyımlar hala işe devam ediyor

Geçen hafta Selahattin Demirtaş’ın neden hala serbest bırakılmadığını sordum.

Oysa konu sadece Demirtaş’la ilgili değil.

Açılım süreci hesapta sürüyor ama kamuoyunda “bu açılım da bitecek galiba” algısı yükselmeye başladı bile.

Açılım deniyor ama örneğin kayyım atanan belediyelerin görevden alınmış belediye başkanları hala yerlerine geçemedi.

Ahmet Türk terör nedeniyle mahkûmiyet aldığı gerekçesiyle görevden alınmıştı, oysa beraat etti ama hala kayyım yerinde duruyor.

Aynı şekilde Esenyurt belediye başkanı Ahmet Özer hakkındaki, görevden alınmasına neden olan terör davası ortadan kalktı ama o da hala makamına oturamadı.

Üstelik bunların açılımla da ilgisi yok, yasal bir zorunluluk değil mi?