25 Ağustos 2025 Pazartesi günü önemli bir istatistik açıklandı. Buna göre sanayide kapasite kullanımı yüzde 74’ün altına düşmüş. Bu Mehmet Şimşek’in dümeninde olduğu ekonomik programın başından bu yana ortaya çıkan en kötü verilerden biri.

Zira, sanayi kapasitesini kullanamayınca üretim düşüyor. Üretim düşünce istihdam düşüyor, ihracat düşüyor, ithalat artıyor. İstihdam düşünce işsizlik ve yoksulluk artıyor, gelirler azalıyor, iç tüketim azalıyor.

İhracat düşünce ülkenin geliri azalıyor, ithalat arttığı için de milli gelir ülke dışına çıkıyor.

Sanayideki kapasite kullanım daraldıkça da ülke ekonomisi bir sarmala giriyor ve patinaj yapmanın ötesine geçemiyor. Patinajın sonu da hep hüsran oluyor.

***

Devletler, ekonomilerini canlı tutmak için sunduğu en önemli fırsat, kolay finansman sağlayarak nakit akışını canlı tutmak. Türkiye’de de zaman zaman kamu bankaları üzerinden bu yola başvuruluyor.

Cumartesi günü Ankara’da bir esnafa doğrudan sordum:

“Kamu bankalarının sunduğu imkanlardan faydalanabiliyor musunuz?”

Yanıtı çok açıktı:

“Son Kredi Garanti Fonu (KGF) kapsamındaki krediden yararlanmak için şansımı denedim. TOBB güzel bir gelir kapısı yapmış. Para yatırıp TOBB’dan belge alıp öyle başvuruyorsun. Ancak finansal göstergelerin uygun değilse avcunu yalıyorsun. Zaten finansal göstergeleri iyi olan neden başvursun ki? Üstelik kamu bankalarının şubelerine 2 milyon liralık limit koymuşlar. Almayı başarsan dahi hiçbir açığını kapatmıyor.”

***

Yaptığım görüşmelerden anladım ki KGF bünyesindeki krediler paketler daha açıklanmadan pay ediliyormuş. Açıklandığı anda da iktidara yakın şirketler iktidar referanslarıyla kredileri alıyormuş.

Peki KGF dışındaki krediler ne durumda?

Bu sorunun yanıtı da çok basit:

Sınırlı kredi imkânı olduğundan referansı bol şirketler için kullanılıyor.

***

Geçenlerde bir bankanın yöneticisinin kuzenlerine çok yüklü miktarda kredi verdiğine dair haberler gündem olmuştu.

Ben de dün yine bir “akrabaya kredi” istihbaratı aldım.

Araştırdım ve ilginç bilgelere ulaştım.

Bir kamu bankasının çok üst düzey yöneticisi, ablasının oğluna (yeğenine) tam 1 milyar lira kredi kullandırtmış.

İnanmak istemedim ama neticede her şey kayıtlara giriyor.

Yeğenin bir inşaat şirketi varmış (adı bende saklı). Zemin, fore kazık gibi uygulamaları yapan bir şirket.

Dayısının yönettiği bankaya kredi başvurusu yapıyor.

Şirketin bilançolarına bakan banka çalışanları 100 milyon kredinin dahi verilemeyeceğine kanaat getiriyor.

Ancak koskoca Dayı oradayken, daha yüksek miktar talep ediliyor.

Dayı, 1 milyar liraya yönetim kurulunu ikna edemeyeceğini biliyor. O nedenle de istenen miktarı üçe bölüyor.

En büyük dilimi bankadan sağlıyor.

İkinci dilim bankanın iştiraki olan faktoring şirketinden veriliyor.

Üçüncü dilim ise aynı bankanın diğer bir iştiraki olan leasing bölümünden aktarılıyor.

***

Ne güzel değil mi?

Anadolu’da yüzlerce binlerce şirket finansman bulamazken, sizin bizim gibi insanlara tüketici kredisi hayal olmuşken, insanlar ev araba alamazken, Dayısı olan milyar milyar kredi götürüyor.

Buna literatürde servet transferi diyorlar.

Dayı, kamunun kasasındaki milli serveti alıp yeğenin kasasına transfer ediyor.

Yeğen krediyi ödemezse de “görev zararı” deyip işin içinden çıkıveriyor.

O kadar çok örneği var ki bu servet transferinin.

***

Millet zaten dolaylı vergilerden bunalmış. Bir telefon alan üç telefonu, bir araba alan iki arabayı da devlete alıyor. Bireylerden alınan gelir vergisi, şirketlerden alınan kurumlar vergisinin iki katına çıkmış.

Bu arada Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, eline almış vergi makbuzunu şimdi de düğünleri kovalıyor.

Halbuki başında olduğu Hazine’ye görev zararı diye milyarlarca liralık fatura gönderen üç kamu bankasının bilançolarına baksa, o bankaların son 10 yılda 1 milyon dolar ve üzerinde kredileri hangi şirketlere verdiğini incelese milli servetin nerede olduğunu görecek.

NOT: KISA BİR ARA. 1 EYLÜL 2025 GÜNÜ BULUŞMAK DİLEĞİYLE...