Atina yakınlarında gerçekleşen Economist Impact etkinliğinden aktarmaya devam edeceğim.

Bugün en çok ilgimi çeken konu Yapay Zekâ (YZ).

Tartışma konusu ise şu:

“YZ’nın özellikle de bilişsel olan YZ’nın gelecekte varacağı nokta insanlık için tehlikeli olabilir mi?”

Bu sorunun yanıtını konferans sırasında sıkça karşılaştığımız “Tarihin Sonu ve Son İnsan” teziyle ünlenmiş Francis Fukuyama’dan aktaracağım.

Fukuyama’nın ilk itirazı “Yapay zekâyı güvenli hâle getirmeliyiz, kullanım şeklini sınırlamalıyız” diyen insanlara.

İtiraz gerekçesi de şu:

“Bu bakış açısı insanlığın bu teknoloji üzerinde hâlâ denetim sahibi olduğunu varsayar. Oysa ben, bu kontrolü kaybetmekte olduğumuz ve aslında düşündüğümüz kadar kontrol sahibi olmadığımız yönünde birçok neden görüyorum.

Bunun birkaç sebebi var. Ajan niteliği taşıyan yapay zekâ sistemlerine giderek daha fazla bağımlı hale geliyoruz. Eskiden ‘Tehlikeli bir makinen varsa, elektriğini keser kapatırsın’ diye düşünürdüm. Ancak gelecekte bunu yapamayabiliriz.

- Birincisi, bu makinelerin temel kararları alması için o kadar bağımlı hale gelebiliriz ki, onu kapatmak artık mümkün olmaz.

- İkincisi de uç bir senaryo olarak, makinenin kendisi kapatılmak istemeyebilir ve insanın onu kontrol etmesini engelleyecek stratejiler geliştirebilir.”

***

YZ’nın kontrol edilmesi konusunda bir başka dilemma daha var.

Fukuyama bu dilemmayı şöyle özetliyor:

“YZ teknolojisine çok fazla sınırlama koyarsanız, düzenlemelerden etkilenmeyen rakipler tarafından geride bırakılırsınız. Bu nedenle, uzun vadede güvenli olması için teknolojiye insanî sınırlamalar getirme fikri üzerinde büyük siyasi baskılar oluşabilir. Bu baskılar, güvenliği ikinci plana itebilir.

Buna bir de jeopolitik rekabeti ekleyin. Hepimiz AGI’ye (Yapay Genel Zekâ) doğru yarışıyoruz. Bu, son derece güçlü ve stratejik bir teknoloji olacak. Saygın pek çok insan, AGI’ye düşündüğümüzden çok daha yakın olduğumuzu düşünüyor ve Batı ile Çin arasındaki rekabette, sizce kendi ‘bilişsel yapay zekâlarımızın’ nasıl çalışacağına dair çok fazla sınırlamayı kabul edecek miyiz?

Eğer Çin bizden önce ulaşacaksa, kanaatimce bunu kabul etmeyeceğiz.”

Fukuyama diyor ki “gerçekçi olmak zorundayız”.

Peki gerçekçi olmak nedir? Neyi gerektirir.

Fukuyama bu soruya da şu yanıtı veriyor:

“YZ teknolojisini kolayca kontrol edebileceğimiz bir şey gibi görmemeliyiz. Dolayısıyla, ‘şöyle yapmalıyız, böyle yapmalıyız’ gibi iyi niyetli dileklerin gerçekleşmesi bana pek olası görünmüyor.”

***

YZ sohbetinden sonra Haber Türk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’la Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ile Fukuyama’nın sohbetine dahil olduk.

Fukuyama’nın Erdoğan yorumu! - Resim : 1

Devlet kavramındaki değişim, ABD’nin değişimi, Trump dönemi üzerine entelektüel seviyesi son derece yüksek olan sohbette Fukuyama sağın ve solun devlete bakışına dair çok ilginç tespitler yaptı. Sağcıların da solcuların da devleti sevdiğine işaret eden Fukuyama, “Sağcılar asker ve polisleri sever. Solcular ise devletin eğitim ve sosyal hizmetler gibi yanlarını sever” yorumunu yaptı.

Ahmet Davutoğlu ise ABD’nin geldiği noktayı Washinton’daki WASP (Beyaz Anglosakson, Protestan) Trump’a karşı New York’ta Zophar Mamdani’nin (New York Belediye başkanlığı seçiminde demokratların adayı) öne çıkışına dikkat çekerek aktardı.

Davutoğlu, “Bir yanda Sezar gibi biri, diğer tarafta çevreden Merkez’e gelen genç, iddialı, Hindistan kökenli, Müslüman, Uganda doğumlu ve sosyalist biri. Kapitalizmin merkezinde bir sosyalist” yorumunu yaptı.

Bu entelektüel sohbetin bir yerinde korsan giriş yaparak Fukuyama’ya Türkiye’yi takip edip etmediğini sordum.

“Evet” deyince ben “nasıl görüyorsunuz” diye sordum.

Birçok batılı gibi o da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın değişiminden söz etti ve Türkiye’deki iktidarın otoriterleşme eğilimine dikkat çekti.

Fukuyama’nın Erdoğan yorumu! - Resim : 2
Francis Fukuyama

***

Bu satırları okuduktan sonra eminim “biz ne yaşıyoruz, siz neler konuşuyorsunuz, yazıyorsunuz” diye tepki gösteriyorsunuzdur.

Oysa yanlışı yaşayan biziz.

Zira dünyanın gerçek gündemi biraz önce aktardığım konular.

Türkiye’nin iktidar tarafından yaratılan sığ gündemi ise dünyadan ne kadar koptuğumuzun en iyi göstergesi.

“Erdoğan dünya lideri” diyorlar ya hep.

Keşke öyle olsaydı ama değil.

Ne yazık ki kendi ülkesine kapanıp kalmış, sadece kendi iktidarını sürdürmeye odaklanmış, dünya gerçeklerini takip edemeyen bir iktidarımız var.