4 Haziran 2025 gününden bu yana her sabah Aşağı Ayrancı’dan Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’ne yürüyorum.

Yol güzergahımda Kızılay Meydanı var.

Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda Ankara’nın tartışılmaz tek merkezi olan Kızılay, çok görkemliydi.

Meydanın çevresi ünlü mağazalar, güzel restoranlar, muhteşem buluşma yerleriyle doluydu.

Uzun zamandır fark etmiştim ama bu hafta iyice emin oldum.

Artık o görkemin yerinde yeller esiyor.

Esnaf dönüşmüş. Ucuzcularla dolu her yer.

Sokaklar büyük bir gece mitinginin sabahı kadar dağınık ve kirli.

Her yer bir yerlere yetişmeye çalışan asık suratlı insanlarla dolu.

Herkesin aklında kaygılar...

Herkesin yüzünde umutsuzluk...

***

Dünkü yürüyüşüm de öncekilerden farksızdı.

Kızılay’ı geçip biraz daha aşağıda, Süleyman Sırrı Caddesiyle Adnan Saygun Caddesi’nin kesiştiği yerdeki Yenişehir semt pazarına vardım.

Bir gün önce meyve sebze satılıyordu.

Dün sabah tekstil ürünleriyle karşılaştım.

Çoğunluğu kadın, bütün pazarcılar tezgahlarını hazırlıyordu.

Ülkenin başkentinin göbeğindeki bu pazar manzarası, ülkemizin ekonomik durumunu ve refah seviyesini gösterir nitelikteydi.

Kızılay ve Sıhhıye bu haldeyse vay bu ülkenin haline!

***

Tren yolunun olduğu köprünün altından geçip acil servis tarafından hastaneye girdim.

Tam o sırada Spotify, tesadüfen bir Zülfü Livaneli şarkısı çalmaya başladı.

Etraftaki yorgun, üzgün, umutsuz, asık suratlı insanlara odaklanmışken şarkının ilk bölümüyle ilk nakaratını kaçırdım.

Ancak ikinci bölümü dinlerken birden “Ne kadar da bizi anlatıyor ne kadar da şu anda içinde bulunduğum ortamı anlatıyor” hissine kapıldım.

Şöyle diyor şarkının sözleri ve nakaratı:

“Uykusuz gecelerde sarıveren kaygılar

Kuşkuyla gözlediğin o ölüm dolu sokaklar

Eksildi ömrümüzden umut dolu o yıllar

Siz miydiniz, bizler miydik yorgun düşen kuşaklar?”

Kaygılar artık hepimizi esir almış. Sadece geceleri değil 24 saat, bir hafta, bir ay, bir yıl, aralıksız sarıveriyorlar bizi.

Umut dolu olduğumuz yıllar geride kaldıkça, umudumuz kırıldıkça yorgun düşen sadece siz ya da biz değildik. Hepimizdik.

***

Ben yürürken şarkının nakaratı başladı:

“Yaralayan sözler, sözler gibi, silinmeyen izler, izler gibi

Birbirini gözler gözler gibi zor, zor yıllar...”

Gerçekten de zor yıllar birbirini izliyor.

Hani ülkeyi yönetenler, özellikle de Mehmet Şimşek diyor ya “2025, 2024’ten, 2026 2025’ten, 2027 2026’dan iyi olacak.”

Öyle olmuyor maalesef.

Her gelen yıl bir öncekini aratıyor.

Her geçen yıl umutsuzluğuyla, kaygılarıyla, çaresizlikleriyle “zor yıllar” listesine ekleniyor.

***

Hastane odasına çıktıktan sonra NOW TV’de İlker Karagöz’le Çalar Saat programını açtım. O sırada CHP lideri Özgür Özel’in İstanbul’un Gaziosmanpaşa ilçesinde CHP’li Hakan Bahçetepe’nin yerine AK Parti’li birinin seçilmesine tepki gösterdiği anların görüntüsü vardı.

Manisa halkıyla Merhum Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in acısını paylaşan Özel, bir yandan da memleketin sorunlarına yetişmeye çalışıyordu.

O sırada kurduğu bir cümleye takıldım. AK Parti’den Gaziosmanpaşa’da “fair play” beklediğini ima ediyordu.

O kadar naif biri ki hala iktidardan etik, ahlak, erdem gibi özellikler göstermesini bekliyor.

Hala iktidardan siyaseti dürüstçe yapmasını bekliyordu.

Adamlar zaten seçimde kaybettikleri o koltuğu yargı ve devlet gücünü kullanarak kapmayı planlamıştı.

Özel’i dinlerken iktidarın etik dışı, erdem kavramıyla bağdaşmayan, dürüstçe olmayan onlarca adımı aklımdan geçti.

Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı yarışından düşürülmesi için yapılanlar dahi alt alta yazılsa bir sayfa ederdi.

***

Ne yazık ki siyaset tarihi hep erdemlilerin, etik değerleri olanların, dürüstlerin yenilgileriyle doludur.

Ne yazık ki siyasette hep popülistler, çıkarcılar, fırsatçılar her zaman üste çıkmayı başarmıştır.

Ne yazık ki dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de erdemli olmaya, etik değerlere sahip çıkmaya, dürüst kalmaya çalışan sol, popülist, çıkarcı, fırsatçı sağ karşısında hep kaybetmiştir.

Yine de popülizme, fırsatçılığa, çıkarcılığa karşı sonuna kadar etik değerleri, erdemi, dürüstlüğü savunmak, gerçek erdemlilerin zaferine kadar mücadele etmek lazım.

Aksi halde ulus olarak büyük bir koro gibi “zor yıllar” şarkısı dilimizden düşüremeyeceğimiz gibi, sokaklarda gülen yüzlere de hasret kalmaya devam edeceğiz.