Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrek büyüme rakamları açıklandı ve hükümet kanadından gelen açıklamalara bakılırsa, ülke adeta bir başarı hikayesi yazıyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in çizdiği pembe tabloda yüzde 4.8’lik büyüme, 1.5 trilyon dolarlık milli gelir ve 17 bin dolara ulaşan kişi başı gelir var. Bunun anlamı, Dünya Bankası’nın “yüksek gelirli ülkeler” listesine girmemize ramak kaldı.

Belli ki yönetenlerin Türkiye’si ile yönetilenlerin Türkiye’si aynı isimde olsalar da birbirinden çok farklı!

***

Rakamları bir an için doğru kabul edelim ve derinine inelim…

İnşaat sektörü yüzde 10.9 ile adeta şaha kalktı. Anlaşılan o ki, deprem konutları ve kentsel dönüşüm teşvikleriyle beslenen beton ekonomisi tam gaz devam ediyor. Müteahhitler yine kazanan tarafta.

Peki, bu sırada çiftçinin tarlasında ne oluyor? Aynı dönemde tarım sektörü yüzde 3.5 küçüldü. Domatesin, salatalığın fiyatının neden alev aldığını başka nerede aramalı? Demek sebze meyve yerine beton kemirirsek sorun falan kalmadı!

***

Sanayi ve hizmet sektörlerindeki büyüme de benzer bir yanılsama barındırıyor. Yüzde 6.1 büyüyen sanayinin ardında, katma değeri yüksek üretimden ziyade ithal ve pahalı girdilerle şişirilmiş ürünler var.

Yüzde 5.6 büyüyen hizmetler sektörünün lokomotifi ise düşük ücretler, kayıt dışı ve güvencesiz istihdam… Yoksa hem patronun hem çalışanın feryadı yalan gözyaşları mı?

***

İşin en trajikomik tarafı ise açıklanan kişi başı 17.000 dolarlık gelirin gerçekçi bulunmayacağından endişe edilerek bulunan “çözüm”!

Bu rakamı daha “inandırıcı” kılmak için, nüfusumuz kağıt üzerinde daha yüksek görünsün ve bölme işleminde kişi başı gelir düşsün diye 2.9 milyon Suriyeli de hesaba dahil ediliyor.

Aradığınız “utanma duygusuna” ulaşılamıyor!

***

Tüm bu hesapları bir kenara bırakıp temel bir soru soralım… Dört kişilik bir haneye yılda 2 milyon 800 bin lira (yaklaşık 68 bin dolar) giriyor mu?

Mesele, gelirin 17 bin doları görmesi değil, o gelirin adil dağılmasıdır. Ortalama maaşın 25 bin lira olduğu bir ülkede sadece İstanbul’da ev kirası 35 bin liraya dayanmışken, bu rakamlar kimin hikayesi aslında?

***

Büyüme dedikleri servetine servet katan, enflasyondan etkilenmeyen ve lüks harcamalarıyla istatistiklerdeki “hanehalkı tüketim artışını” parlatan küçük bir azınlığın hikayesi…

Geriye kalan milyonların payına düşen, marketin et reyonu önünden başı eğik geçmek ve faturalarını nasıl ödeyeceğini düşünmek…

Sahi bu büyüme oranı kimin başarısını ölçüyor? Mehmet Şimşek’in… Açıklayan kurum kime bağlı çalışıyor? Mehmet Şimşek’e… O zaman açıklananı çok da şey etme!