Normalde, demokratik hukuk devletlerinde yargı kararları herkesi bağlar. Çünkü yargı, millet adına karar verir. Adaletin bağımsızlığı ve tarafsızlığı o demokrasi için gurur kaynağıdır. İşte bu yüzden kimse adaletin verdiği karar için “tanımıyorum” demez, diyemez.
Ama siyasetçilerin adalete yol çizdiği, ikili bir sistem oluşturduğu ülkelerde adalete güven kalmadığı için mahkemelerin siyasi davalarda verdiği kararlar toplumsal kırılmalar yaratır.
Tıpkı son haftalarda yaşadıklarımız gibi…
Geçen hafta CHP İstanbul İl yönetiminin mahkeme kararıyla görevden alınmasının ardından Özgür Özel, “Mahkemenin verdiği karar, hukuken de siyaseten de yok hükmündedir. O mahkemenin verdiği kararın hiçbir tarafını tanımıyoruz” dedi.
Bu sözlerin ardından AKP’li isimler “Mahkeme kararlarını herkes tanımak zorunda” yollu açıklamalar yaptı.
Son olarak da Erdoğan, “Türkiye’de hiç kimse hukukun kapsama alanı dışında değildir. Mahkeme kararlarını eleştirmek ayrı şeydir, tanımamak ayrı şeydir. ‘Ben mahkeme kararlarını tanımıyorum’ demek, hukuk devletine açıkça kafa tutmaktır” dedi.
Sonuna kadar destekliyoruz…
Peki uygulamada ne oldu… İktidar, işine gelmeyen Anayasa Mahkemesi kararlarına yıllarca uymadı. 9 yıl önce yaşadığımız ve pek çok kişinin unuttuğu bir örnekle hatırlayalım. O dönemde Anayasa Mahkemesi, iktidarın hiç sevmediği 2 gazeteci için tahliye kararı verince Erdoğan şöyle dedi:
“Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum.”
Demek ki iktidarın kimi durumlarda yargı kararlarına uymama hakkı olabiliyormuş.
Gürsel Tekin “kayyum” denilmesine niye kızıyor?
Mahkeme geçen hafta Gürsel Tekin ve 4 kişiyi “geçici kurul” adı altında CHP İstanbul İl Yönetimi olarak görevlendirince onlar için medyada “Kayyum” tabiri kullanıldı.
Aslında “kayyum” lafı, AKP dönemindeki uygulamalar nedeniyle toplumda olumsuz bir etki bırakıyor.
Hatırlayın.
2021’de Boğaziçi Rektörlüğü görevine, daha önce AKP’den milletvekili aday adayı olan Prof. Melih Bulu atanınca, onun için “kayyum rektör” denildi. O günden sonra bu üniversiteye atanan tüm rektörler için “kayyum rektör” lafı kullanıldı.
Son olarak CHP’li belediyelere yönelik operasyonlarda görevden alınan başkanların yerine “kayyum” atandığı için olsa gerek, “kayyum” denilince sinirler geriliyor.
Belki de bu yüzden olsa gerek, Gürsel Tekin kendisi için “kayyum” sözünün kullanılmasına tepki gösterdi. Hatta “Biz kayyum falan değiliz” dedi…
Aslında haklı, mahkeme kararında “kayyum” denilmiyor. Ancak Türkçe Sözlük’te “kayyum” şöyle tanımlanıyor.
“Belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimse.”
Yani, Gürsel Tekin ve yol arkadaşları da “kayyum” tanımında denildiği gibi “belli bir işin yapılması için” görevlendirildi.
Gel de ruh sağlığını koru!
Yandaş değilseniz Türkiye’de ruh sağlığını korumak büyük bir ustalık gerektiriyor. Çünkü…
* Güne zamla uyanıyorsun ruh sağlığın alt üst oluyor.
* Tıkış tıkış toplu taşımayla işe gitmeye çalışıyorsun sinir küpüne dönüyorsun.
* Direksiyona geçtiğinde trafik teröristleriyle karşı karşıya geliyorsun tepen atıyor.
* Sokakta her yere çöp atan medeniyet düşmanlarını görüyorsun öfkeleniyorsun.
* Televizyonu açtığında ülkenin halini görüyorsun moralin bozuluyor.
* Elleri silahlı gencecik çocukların sokak ortasında insan öldürdüğünü görüyorsun sevdiklerin için endişeye kapılıyorsun.
* AKP’li siyasetçilerin ileri geri açıklamalarını okuyorsun sinirleniyorsun.
* Atatürk’e saldıran tiplerin cezasız kaldığını görüyorsun kendini öfke denizinde buluyorsun.
* Demokrasiye müdahaleyi görüyorsun gelecek korkusuyla ruh sağlığın bozuluyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği’nin son açıklaması da bunu anlatıyor:
“Belediye ve partilere yönelik yargı kararları ve idari müdahaleler toplumun güven duygusunu ve ruh sağlığını etkiliyor. Hukuk normlarında yaratılan belirsizlikler bireylerde kaygı bozuklukları, öfke, umutsuzluğa yol açabilir. Demokratik alana yönelik müdahaleler, bireysel ruh sağlığını olduğu kadar toplumsal dayanışmayı da tehdit etmektedir.”
Peki toplumun bozulan ruh sağlığını iyileştirmenin ilacı nedir?
Sağlıklı bir demokrasi, herkesin güvendiği bir adalet, lafta değil gerçekte de güçlü bir ekonomi, halka kulak vererek barış ve umudu güçlendiren yöneticiler…