Son günlerde yine arşivimde dolaşıyorum…
Gerçekten çok öğretici oluyor; hangi iğne deliklerinden geçtiğimizi bir bir anımsıyor, kimlerin “rüzgâr gülü” misali savrulduğunu, kimlerin “işbirlikçi” giysisini zamana ve mekâna uygun olarak anında değiştirebildiğini açıkça görüyorum!
Bu kez de 2009 yılına, Ergenekon fırtınasının giderek kasırga halini aldığı günlere takıldım. O zamanki söylemle 10’uncu dalga operasyon henüz sona ermişti…. Bakın neler olmuş, kimler neler döktürmüştü…
“Hedefte bu kez kimler vardı?.. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, ordu komutanlığı yapmış emekli generaller, muvazzaf ve emekli subaylar yani ordu, aralarında YÖK’ü 8 yıl yönetmiş bir profesörün de bulunduğu bilim insanları yani üniversite ve “hukuk abidesi” kimliği ile ülkenin en saygın hukukçularının başında gelen Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı yani yargı…
Taktik, diğer dalgaların tıpkıbasımı gibiydi; ülkenin yurtsever, saygın isimlerini alırsın, yanlarına da bir iki “kirlenmiş” ismi eklersin, al sana operasyon!.. Eski İçişleri Bakanı, emniyet teşkilatının efsaneleşmiş isimlerinden Sadettin Tantan’a operasyon sorulduğunda verdiği iki sözcüklü yanıt neresinden baksanız dehşet vericiydi:
-Yabancıların operasyonu!..
“Apo’nun serbest bırakılması!”
Tantan, Türkiye’nin istikrarsızlaştırıldığını, yeni yol haritalarının çizilmek istendiğini vurgulayıp tarihe kazınacak şu değerlendirmeyi de eklemişti:
-Ülke Ergenekon ile meşgul edilirken, Kürdistan’ın kurulması, Apo’nun serbest bırakılması, devlet gücünün hükümetsel güç olarak kullanılması arzusu var. Bunu okumamak için aptal olmak lazım…
Başka söze gerek var mıydı?
Bu dalga da işbirlikçileri kesmedi!..
Daha 10. dalganın tozu dumanı ortalığı kasıp kavururken, yaşamını “tetik çekerek” kazanan işbirlikçiler, “11. dalga geliyor” kampanyası başlattı. Bu kez hedefte kimlerin olduğunu da özenle belirtmek kaydıyla tabii…
-Siyasiler ve medya!
Sanki, sorgu odasından yeni çıkmış heyecanı içinde tozu dumana katacak yeni bilgi paylaşıyorlardı
Mesela, Star gazetesinin başyazarı Mehmet Altan, “Medyadaki Ergenekoncular” başlıklı yazısında, “Ergenekon tablosunun dehşetini yok saymanın nedeni nedir?” sorusunu sorup, ardından şu dehşetengiz yargıya varıyordu:
-Galiba bunu medyadaki Ergenekon çözülünce anlayacağız. Bakarsınız bu da tahminlerden önce gerçekleşir…
Müthiş değil mi?.. Hani kendini tutamasa isim ve tarih de verecek!.. Zaten tahminleri varmış da, daha önce de olabilirmiş!..
Aynı gazetede daha Ergenekon iddianamesi yazılmamışken “içeriden aldığı bilgilerle” kitap yazan Şamil Tayyar, “Deniz Bey sosyalist lideri hatırla” başlıklı yazısıyla ülkenin ana muhalefet liderini tehdit ediyor. İtalya’daki “Temiz Eller” operasyonuna gönderme yapıp Sosyalist Parti Genel Başkanı ve eski Başbakan Bettino Craxi’nin yargı önüne çıkarıldığını yazıyordu
Bu muhtereme “Temiz Eller” operasyonunda sosyalist başbakanın yanı sıra üç de Hıristiyan Demokrat yani sağcı başbakan, 25 bakan, 100 üst düzey bürokrat ve 400 milletvekilinin yargılandığını anımsatmak gerekiyordu. Peki savcılar bu işi nasıl başarmıştı? Çünkü yargı gerçekten bağımsızdı (örneğin, adalet bakanı, Savcı ve Hâkimler Yüksek Kurulu Başkanı değildi!) ve milletvekillerinin dokunulmazlığı yoktu da ondan! Bunları bilmemek ayıp, bilip de saklamak ise çok ayıptı…
“Medyanın darbeci damarına yönelik yeni operasyon!”
Gelelim zamanın en büyük tetikçisi The Taraf gazetesinde Neşe Düzel’in Mahmut Övür’le yaptığı söyleşiye…
Sabah gazetesi yazarı Övür, 11. operasyonun eli kulağında olduğunu belirttikten sonra hedefte kimlerin olduğunu da açıklıyordu:
-Siyasetçiler ve medya!..
Övür öylesine anlatıyordu ki, isimlerini vermese de çoğunun kim olabileceğini anlayabiliyordunuz. Şu tanımlamaya bakın:
-11. operasyon asıl olarak, 90’ların ikinci yarısında ve 2000’lerin başında etkin olan politikacılara ve medyanın darbeci damarına yönelik…
Nasıl ama, sanki röportaj bir gazete yazarıyla değil de davanın savcısıyla yapılıyordu! Bitmedi, Övür emekli askerlere de çok daha etkin operasyon yapılacağını, bir eski genelkurmay başkanının da bu operasyonda yer alacağını söylüyor, müjdeyi de veriyordu:
-Ergenekon’da daha pek çok dalga yaşanacak!
Ama ben en çok son bölümü sevdim. Övür son söz olarak şunu açıklıyordu:
-BEN DOSYALARIN ABD’DEN GELDİĞİNİ, OPERASYONUN SADECE KENDİ GÜCÜMÜZLE OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM…
Bundan daha açık bir itiraf olamazdı!”
Nasıl buldunuz? Öğretici değil mi! Başta da söylemiştim, arşivler müthiş yararlıdır…
-Unutmaz, unutturmaz!