Bizim gerici, mandacı, işbirlikçi takımı meydanı boş bulunca desteksiz atmayı, olmadık yalanları “Özel tarih” diye satmayı pek sever!

Özellikle yakın tarihimizi kendine göre biçimleyebilmek için her türlü yalanı, riyayı, çarpıtmayı göze alır. Sonunda rezil olmak, küçük düşmek bu takım için hiç mi hiç önemli değildir.

Yeter ki insanların kafasını karıştırsınlar. Kuşku yaratsınlar!

Bu takımın üyeleri, Kurtuluş Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, devrimleri, uluslaşma ve aydınlanma sürecini karalamak için yıllardır olmadık rezilliği yaptılar. Gazetelerde, televizyonlarda, radyolarda en tutarsız, en seviyesiz yalanları, birbirlerinin yazılarını referans gösterip belgeli gerçekler gibi insanlara yutturmaya kalktılar. Yalanları yüzlerine birer birer çarpıldığında bırakın özür dilemeyi, utanmazca sırıtıp rivayetlere bile sığındılar!..

Cumhurbaşkanı Demirel 90’ların ikinci yarısında yaptığı bir konuşmada Ahrar Partisi’ne atıfta bulunmuş, bu partinin programında bulunan liberal ve âdem-i merkeziyetçi görüşlere değinmişti.

Burada anahtar kelime ‘Ahrar’dı!

Üstelik ilk kez Demirel tarafından da kullanılmıyordu. Ahrar Partisi’nin programı 1980’li yıllarda Turgut Özal’a da esin kaynağı olmuştu.

Peki, neyin nesiydi bu yere göğe koyamadıkları Ahrar Partisi?..

Ahrar, “Hürriyetçi’’ anlamına geliyor… Ancak bu sizi yanıltmasın!

Ahrar Partisi işbirlikçi, mandacı ve gericiydi!

1908 yılında, 2. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra kurulan Ahrar Partisi’nin fikir babası ve perde arkasındaki yöneticisi Prens Sabahattin’di.

Kimdi Sabahattin?

Padişah İkinci Abdülhamit’in yeğeniydi. İngiliz emperyalizminin de sadık bir uşağıydı! Kurduğu parti, yaptığı tüm eylemler Osmanlı devletini İngiliz sömürgesi yapmak için tasarlanmıştı. Prens Sabahattin ve Ahrar Partisi 31 Mart şeriatçı ayaklanmasının da hazırlayıcısı ve uygulayıcısıydı aynı zamanda. Şayet bu ayaklanma başarıya ulaşsaydı, Osmanlı’nın tamamıyla İngiliz egemenliği altına gireceğini biz söylemiyoruz…

-İngiliz belgeleri söylüyor!

Kurtuluş Savaşı’na da düşman!..

Ahrar Partisi ve Sabahattin, İngiliz yanlılığını o denli ileri götürmüş, o kadar ihanet içine düşmüştü ki; o günlerde milliyetçilerin baş talebi olan ve Osmanlı’nın iliğini kemiğini sömüren kapitülasyonların kaldırılmasına bile sonuna dek karşı çıkmıştı.

Ahrar Partisi 31 Mart İsyanından sonra kendini feshetmek zorunda kaldı. Sabahattin yurtdışına kaçtı. Ruhunu İngilizlere satmış olan bu adam ihanetini Kurtuluş Savaşı sürecinde ve sonrasında da sürdürdü.

–İşte kol kola girmiş gerici, mandacı işbirlikçi takımının öve öve bitiremediği Ahrar Partisi ve Prens Sabahattin’in gerçek yüzü budur!

Üstelik bu bilgiler öyle gizli kapaklı filan da değildir. Prens Sabahattin’in mandacı, işbirlikçi karakterini iyice tanıyıp anlamak isteyenler Londra’daki “Public Record” arşivinde gerekli tüm belgeleri bulabilirler…

Ahrar Partisi’nin misyonunu daha sonra Hürriyet ve İtilaf Partisi üstlendi. Ali Kemal denilen İngiliz uşağı hain ve arkadaşları, Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmaması, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yok edilmesi için ellerinden gelen her türlü alçaklığı yaptılar

Bu takım Ali Kemal’i de pek sever!

Bir noktayı özenle vurgulayalım: Emperyalizmin, hadi şimdiki adıyla söyleyelim, Yeni Dünya Düzeninin kapı kulları bıkmadan usanmadan, her türlü gericiliği, ihaneti yeni ambalajlar içinde sunmayı sürdürecekler. Bu doğal. Efendileri böyle istiyor çünkü! Ama bu kadar da olmaz ki! İhaneti böylesine belgelenmiş bir partiyi savunabilmek gerçekten büyük cüretkarlık. İki olasılık var:

Ya cahil cesareti… Ya da haysiyet sorunları var…

Belki de her ikisi birden!..

Ruhlarıyla bağlananlar!

Ahrar Partisi Cumhuriyet sonrasında da çeşitli isimler altında siyaset sahnesine çıktı.

Sağcı ve liberal etiketli partilerin sıkı sıkıya sarıldıkları “ana kucağı” konumunu hep korudu… Gericiler bu partiyi, liderini hep sahiplendi, kutsadı…

Kısacası liberal geçineninden, yobaz tayfasına varıncaya dek Ahrar Partisi zamanı geldiğinde siyaset sahasına indirilmek için “pamuklar içinde” muhafaza edildi desem yeridir!

Eski solcusundan, liberaline, iktidara yamanmış yanaşmasına, “gazeteci”, “özel tarihçi”, siyasetçi kılıklı işbirlikçiler tarafından göklere çıkarıldı… Aslında bu bağlılıkları gayet doğaldı, tüm ruhlarıyla bağlanmışlardı:

-Çünkü tümü de Prens Sabahattin’in sadık takipçileriydi!

Ama Tarih Baba’nın defteri açıldığında ortaya çıkan ve asla silinemeyecek belgeler her zaman doğruyu gösterir, zamanı ve yeri geldiğinde de bir boş eldiven gibi suratlarında şaklar…

Tarih asla yalan söylemez!

NOT: Başta şehit, gazi ve tutuklu anneleri olmak üzere tüm annelerin “Anneler Günü’nü” yürekten kutluyorum.