Önceki gün Türk siyasetine damga vurmuş, AKP’nin kuruluşunda rol almış önemli bir siyasetçiye bayramlaşmak için telefon açtım. Sohbet ederken “Nasıl görüyorsunuz Türkiye’yi?” sorusunu yönelttim. Çok kısa ve net konuştu:
“100 yıldır her şey söylendi artık söylenenlerin yapılması safhasındayız. Söylenecek söz kalmadı, yapılması gerekenler yapılmalı. Şimdilik bu kadar sonra konuşuruz! Örneğin yeni anayasa…”
Bu konuşmayı yaptıktan sonra MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in mezarını ziyaretinde yaptığı açıklamaya kulak kesildim: “Yani darbeler anayasası yok edilmeli. Milli iradeye dayalı siyasi partilerin hepsinin düşüncesi alınarak bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir. İkinci olarak siyasi partiler kanunu gözden geçirilmelidir. Üçüncü olarak seçim sistemi gözden geçirilmelidir. Dördüncü olarak da TBMM’nin daha verimli çalışabilmesi için içtüzüğün güncelleştirilerek TBMM’nin varlığını herkese hissettirecek bir anlayışa sokmalıdır.”
Bahçeli’nin konuşmasında “üçüncü olarak seçim sistemi gözden geçirilmelidir” cümlesi dikkatimi çekti. Kendi kendime sordum: “Yüzde 50+1 mi değişecek?” Bu sorunun yanıtını ararken bir dostum 1 Haziran’da Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un “Demokrasi Hukuku Notları (7)” başlıklı sekiz maddelik sosyal medya paylaşımını hatırlattı. Paylaşımın yedinci maddesinde “50+1”den geri adım atılmayacağının altını çizmişti Uçum:
“Demokratik kazanımları koruyarak değişim; değişim zamanlarında yurtsever demokrasinin temel gücü olan halkın demokratik birikimlerini korumak demektir. Türkiye’de halkın iki oy hakkının ve yüzde 50+1 kuralının korunması demokratik birikimin gereğidir.”
O zaman soru şu: Yüzde 50+1 değişmeyecekse Bahçeli’nin söylediği seçim sisteminde ne değişecek? Aklıma gelense; Cumhur İttifakı’nın tartıştığı ve dört yıl önce konuşulan ama hayata geçmeyen “seçim sisteminde dar bölge ya da daraltılmış bölge mi gelecek?” sorusu oldu. Olabilir mi? Olabilir!
İki sistemde de büyük partiler öne çıkıyor
Dar veya daraltılmış bölge sistemleriyle ilgili Saadet Partisi’nin hazırladığı bir kitapçığı okudum:
Dar bölge seçim sistemi özü itibari ile çoğunluk sistemi. Bu çerçevede her bölgede en çok oyu alanın seçilmesine dayanır. Bir seçim bölgesinden yalnız bir vekil basit çoğunluk ile seçiliyorsa İngiliz sistemi olarak da bilinen dar bölge basit çoğunluk sistemi (plurality system) uygulanıyor demektir. Tek isimli iki turlu çoğunluk seçim sistemi ise Fransız sistemi olarak da adlandırılmaktadır. Bu sistemde kullanılan oyların salt çoğunluğunun alınması, yani bir mutlak çoğunluk gözetilmektedir. Dar bölge seçim sistemi, basit çoğunluğu öngördüğü noktada küçük oy farklarından büyük zaferler çıkarabilmektedir. Türkiye özelinde 600 ayrı seçim çevresi düzenlendiğinde her seçim çevresinden 1 oy fazla alan milletvekilliğini kazanacağından toplamda tüm seçim çevrelerinden oransal olarak alınan oydan ziyade tek tek seçim çevrelerinden küçük oy farkları ile de olsa önde çıkmak anlamlı olmaktadır. Bu sistem özü itibari ile büyük partilere avantaj getirmekte.
Daraltılmış bölge seçim sistemi; karma seçim sistemi içerisinde seçim çevrelerinin 5’er ya da 6’şar milletvekili çıkaracak şekilde daraltılması anlamına gelmektedir. Bu çerçevede Türkiye’de 600 milletvekili, 5’er (120 seçim çevresi) ya da 6’şar (100 seçim çevresi) milletvekili çıkaracak şekilde düzenlenir. Daraltılmış bölgede esas olan seçim çevrelerinin kaç milletvekilinden oluşacağıdır. Nitekim, 5’er milletvekilinden oluşması halinde ülke barajı olmasa da sistemin gereği olarak seçim çevresi barajına takılma söz konusu olacaktır. Seçim çevresi küçüldükçe, sistemin orantılılık derecesi azalacak ve örneğin seçmenlerin yüzde 10’unu temsil eden bir parti, beş milletvekili çıkaran bir seçim çevresinde milletvekilliği kazanma olasılığını kaybedecek, seçim çevresinde geçerli oyların 1/5’ini alamayan parti milletvekili çıkaramayacaktır. Daraltılmış seçim sisteminin büyük siyasal partilere avantaj sağlaması muhtemel.
Saramago’nun GÖRMEK kitabını okuyun!
Seçim sistemi ya da seçim deyince… Adı belirsiz bir ülkenin başkentinde seçim günü bardaktan boşanırcasına yağmur yağınca kimse oy vermeye gitmez. Öğleden sonra sandıkların kapanmasına yakın bir saatte yağmur durunca, seçmenler sanki emir almışçasına oy vermeye koşar. Ama sandıklar açılınca, kullanılan oyların büyük çoğunluğunun boş olduğu görülür. Sağ, merkez ve sol parti oyların çok küçük bir bölümünü alabilmiştir. Boş oyların fazlalığını yağmurun yağışına bağlayan ülke yönetimi bir hafta sonra seçimleri yeniler ama güneşli günde yapılan seçimlerin sonucu daha da vahim çıkar: Bu sefer, kullanılan oyların yüzde 83’ü boş çıkmıştır. Zamanla bu durumun bozguncu bir grubun, dahası uluslararası anarşist bir örgütün işi olduğunu düşünen hükümet olağanüstü hal ilan eder…
Görmek… 2004 yılında Jose Saramago tarafından yazıldı… Körlük’ten sonra ‘Görmek’ dedi usta yazar! Dedi ki… “… Hatayı düzeltmek için hâlâ zaman vardır, fakat yeniden seçim yaparak değil, çünkü mevcut durumda bu, gereksiz olmanın ötesinde, üretkenliğe de aykırıdır, bu hata ancak titiz bir vicdan muhasebesiyle düzeltilebilir...” Mesele seçim değil, oy vermek değil… Mesele: Sistem… Yüzyıllardır… Adalet, eşitlik, vicdan diyenler vardı! Zaman zaman sesleri kısıldı ya da hapse atıldı ya da öldürüldü… Ancak… Gerçek hep kazandı! Görelim ve kör olmayalım…