“… Yusuf bilge bir sakinlikle konuşabilmeyi denedi, yapamadı. Utanç yüklüydü kelimeleri. Emniyet Müdürü’nün vaatlerini, Aksakallar Şeyhi’nin icabına daha sonra bakılacağına dair söz verdiğini anlattı. Komiserin küçük ağzına nefret, hayal kırıklığı, hüzün, bin tane kötü duygu sığdı. Komiser yüzünü çevirdi Yusuf’tan. Demir kapıya, arkasındaki Emniyet Müdürü’nü, kirli devletin bütün yüzlerini görebilecekmiş gibi baktı. Demir kapının önünde durdu komiser. ‘Neden hep İblis kazanıyor biliyor musun müdür?’ diye sordu, kendisi yanıtladı: Çünkü İblis hepinizin içinde.”
İki yıl önce, haziran ayında okumuştum “İblis’i Öldür/Kırmızı Kedi Yayınevi” adlı polisiyeyi ve en çarpıcı yeriydi: “Neden hep İblis kazanıyor biliyor musun müdür? diye sordu, kendisi yanıtladı: Çünkü İblis hepinizin içinde.”
Dün “halkı yanıltıcı bilgiden” ve “suç işlemeye tahrikten” tutuklamaya sevk edilen (yazımı gönderdiğimde karar çıkmamıştı) gazeteci-yazar dostum Timur Soykan’ın “tarikat-siyaset-emniyet” üçgenindeki kitabı, “suya sabuna dokunmayan”, “korkan veya kaçan” değil, cesaretle gerçeğin üzerine giden bir kitaptı.

Burada kritik kelime “cesaret”!
Timur’un gazeteciliğinde hepimizden birkaç adım önde olmasının altında yatan duygu “cesaret” değilse nedir? Gazeteci dostum Hilmi Hacaloğlu, Timur gözaltına alındıktan sonra şu paylaşımı yaptı sosyal medya hesabından:
Timur Soykan cesarettir.
Timur Soykan vicdandır.
Timur Soykan ahlaktır.
Timur Soylan kırılmaz kalemdir.
Timur Soykan dayanışma
ruhudur.
Timur Soykan mücadele azmidir.
Timur Soykan halkın sesidir.
Tümur Soykan dosttur.
Tirmur Soykan insandır.
Timur Soykan gazetecidir.
Halkın gazetecisi Timur Soykan’ı serbest bırakın!
Dündar Kılıç’ı hatırladım
Evet… “Halkın gazetecisidir” Timur… Hilmi’nin bu paylaşımı bana bir “kabadayıyı” hatırlattı. (Daha önce yazmıştım ama tam da bugünün konusu.)
Tarih 10 Ocak 1992… Özel bir televizyon kanalında “Kırmızı Koltuk” programına katıldı ve ‘mafyayı’ şu cümlelerle tanımladı:
“… Şimdi efendim, bütün dünya ülkelerinde mafya teşkilatları vardır. Türkiye’de de vardır. Ama mafya kimdir, işte bu tartışılır. Mafya bir teşkilat olayıdır. Mafyanın mecliste milletvekilleri olur, bakanları olur, polis müdürleri olur, her kesimi hatta fahişleri bile olur. Bu teşkilatlara sahip olan insanlardır mafya…”
Tespitleri bu kadar değildi:
“Mafya, anlattığım gibi bir örgüt olayıdır. Mafya vardır tabii… Devlet bankalarını soyanlar, bu fakir halkın parasını soyanlar, hileye dayalı teşkilatlar kurup, bu paraları alanlar mafyadır tabii…”
Şimdi geliyoruz Dündar Ali Kılıç’ın bana göre en çarpıcı sözlerine:
“… Kabadayılar halktın bağrından kopmuştur. Hangi kabadayı, nerede, devletin kasalarına elini uzatmış veyahut kötü bir faaliyet göstererek bir kimsenin para karşılığında canını yakmış veya bir yerde kiralık katil olmuş? Ama kabadayılara iftira ediliyor. Birtakım insanları gizlemek için, işte göstermelik suçlu lazım olduğu zaman, bilhassa olağanüstü dönemlerde, bu ara rejimlerde işte, kabadayıları zincir yaparlar, birbirlerine bağlarlar, kamuoyu önünde ‘işte suçlu yakaladık’ derler. Aslında mafya teşkilatları daha evvelden uyarılır ve kaçması gerekenler kaçar, kalması gerekenler kalır.”
Evet! Timur Soykan’dan Dündar Kılıç’a geldim, çünkü her ikisi de “mafyanın röntgenini” çekti.
Hatta…
“Baronlar için ülke yoktur”
Amerikalı sosyolog Robert K. Merton’un çarpıcı
tespitlerini okuyalım:
“Resmi yapıların işlevsel yetersizlikleri, mevcut ihtiyaçlara etkin bir şekilde yanıt vermek için alternatif (resmi olmayan) yapıları ortaya çıkarmıştır. Tipik olan, ekonomik büyümenin çalkantılı yürüdüğü ve devletin, bu yüzden ortaya çıkan problemlere karşı mücadelede yetersiz kalabildiği toplumsal koşullarda mafyanın etkili olmaya başlamasıdır. Mafya, bu tür problemleri kısa vadede çözme iddiası ile ortaya çıkar. Bir yandan ortaya çıkan tekil sorunları çözerken, diğer yandan kazançlarının devamı için mevcut problemlerin devamından yanadır. Çünkü problemlerin varlığı onun kazanç kapısıdır. Bu nedenden dolayı mafya uzun bir zaman dilimi içinde ele alındığında daima tutucudur ve sorunların köklü çözümüne de karşıdır. Bu aynı zamanda ahlaki bir sorundur.” Türkiye’nin Mafyası/Frank Bovenkerk, Yücel Yeşilgöz/İletişim Yayınları/Sayfa 54)
Merton’un bu tespitinden “… Baronlar için ülkeler yoktur, dünya vardır” cümlesiyle yüzleştim sonra. 15 Ocak 2003’te ilk bölümünü izlediğimiz Kurtlar Vadisi’nin “Baronu” Mehmet Karahanlı’nın bu cümlesi geldi aklıma Timur Soykan’ın “Baron İstilası”nı okurken. Kitabı bitirdiğinizde sanki “Kurtlar Vadisi”nde geçen bir zaman diliminde yaşadığınızı hissediyorsunuz. Farklı olansa şuydu: Sırbistan, İsveç, Kazakistan, Avustralya, Yeni Zelenda, Azerbaycan, Hollanda’dan baronların adresi Türkiye’ydi! Ya oturma izni almışlar ya da vatandaşlık. Soykan kitabında diyor ki:
“… Dünyanın mafya liderleri yıllarca Türkiye’de koruma altında yaşadı. Halk büyük barınma krizi yaşarken uyuşturucu baronlarına satın aldıkları evlerin hediyesi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı oldu. Vatandaş olduktan sonra Kırmızı Bülten’le arandıkları ülkelere iade edilmeme güvencesine sahiptiler. Bazıları yıllar sonra yakalandı.”
İyi ki varsın “halkın cesaretli gazetecisi” Timur!