Kuzey Irak’ta geçirdiğimiz üç gün birbirinden ilginç gelişmelere tanık oldum ve birbirinden önemli bilgiler aldım.

Dikkatimi çeken ilk şey gerek Kuzey Irak’taki gerek Kuzeydoğu Suriye’deki Kürtlerin en üst düzeydeki temsilcilerinin Türkiye’deki ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin başarılı olmasını çok istediklerini beyan etmesiydi.

Ancak iki tarafın da ortak özelliği, Türkiye’de çözüm beklerken Suriye’de de Irak’taki gibi bir yumuşak federasyon yapısına geçilmesi arzusuydu.

Ben de şahsen, Terörsüz Türkiye süreci başladığında, işin sonunda “PKK’nın tamamen tarih olduğu ama Kürt siyasetinin güçlendiği bir Türkiye ile Ankara’yla iyi ilişkileri olan federatif yapıların bulunduğu Irak ve Suriye” hedeflendiğini düşünmüştüm.

***

Ancak son gelişmelere bakınca Ankara’daki karar vericilerin, özellikle de AK Parti’nin başka bir gündemi olduğunu düşünmeye başladım.

MHP, gerçekten de PKK’nın tamamen ortadan kalkacağı bir sürece odaklanmış. Bu çerçevede Suriye’de de Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmeyecek, terör tehdidine dönüşmeyecek bir Kürt varlığının kabullenilebileceği anlaşılıyor. Bu bir çeşit “kaz gelecek yerden tavuğu esirgememe” yolu gibi görünüyor.

Ancak AK Parti kanadı sürecin hedefi konusunda karışık sinyaller veriyor:

- Öncelikle AK Parti süreci fazla iç siyaset odaklı yürütüyor. Sürecin sonunda DEM Parti’nin AK Parti çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, Erdoğan’ın iktidarda kalmasını sağlayacak adımlara destek vermesi, olmazsa olmaz gibi görülüyor.

Sürecin hedeflenen bir başka sonucu da DEM, iktidar safına çekilirken, yerine CHP’nin konulması çabası. İktidarın CHP’yi “öcü parti” gibi göstererek, yerel seçimlerden sonra oturduğu merkezden uzaklaştırmaya çabaladığı artık çok net görülüyor.

- İkinci olarak da AK Parti kanadının karar vericileri, ABD Başkanı Donald Trump’a güvenerek İslamcı Şara hükümetinin Suriye’nin tamamına hükmedebilmesi için çaba gösteriyor.

AK Parti kanadının bu tavrı sürerse, Suriye’deki ve Irak’taki Kürtlerle, Türkiye’deki Kürt siyasi hareketi sürece verdiği desteği çekebilir. Diğer taraftan da Suriye’deki Kürtlerin Şara karşısında güç ve hak kaybedeceği yeni bir Suriye modeli, Öcalan’ın da tepkisine neden olabilir ve bu durum Terörsüz Türkiye sürecini sekteye uğratabilir.

***

AK Parti ve MHP arasındaki görüş ayrılığı ve bakış farkı iki konuda daha farklılık gösteriyor:

- Birincisi, TBMM’deki Komisyonun İmralı’ya heyet göndermesi konusu. MHP başından bu yana net bir tavır sergilerken, Devlet Bahçeli “gerekirse ben giderim”, muhalefet “Önce AK Parti’nin tavrını görelim” demişken AK Parti’nin son ana kadar tavrını belli etmemesi ciddi bir bakış farkı olduğunun göstergesi olsa gerek.

- İkincisi ise Selahattin Demirtaş’ın durumu konusunda da kendini gösteriyor. AİHM Demirtaş’ın tahliye edilmesi kararını kesinleştirdi.

Başından bu yana aynı tavrı sergileyen CHP, Demirtaş’ın derhal serbest kalmasını talep etti. Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu da Erbil’deki söyleşimizde Demirtaş’ın serbest kalması gerektiğine dikkat çekti.

MHP’nin önemli isimlerinden Feti Yıldız isim vermedi ama AİHM’in kararı doğrultusunda tutuklunun tahliye edilmesi gerektiğini ve bunun makul süre içinde yapılması gerektiğini vurgulayarak Demirtaş’ın makul bir sürede serbest kalması gerektiğine işaret etti.

Buna karşın İstanbul 13. Ağır Mahkemesi ve itiraz merci olan mahkeme talepleri reddetti. Bu kararın hükümete rağmen alındığını düşünmek safdillik olsa gerek.

***

Ankara’daki bir kaynağım, AK Parti kanadının, Komisyonun İmralı ziyareti ve Demirtaş’ın tahliyesi konusunda “sağlamcı” hareket etmeye çalıştığını savundu. Kaynağımın görüşüne göre, İmralı ziyareti gerçekleşir gerçekleşmez, süreçte yeni bir aşamaya geçilirse Demirtaş serbest bırakılacak.

Sürekli okuyucularım bilir. Ben de Demirtaş’ın özgürlüğünün Öcalan’a takıldığını yazmıştım.

Bir kişinin özgürlüğünün hukuki gerekçelerle değil siyasi hesaplarla kısıtlanması ne acı değil mi?

Dokuz yıldır cezaevinde olan Demirtaş’ın şu anda hukuk gereği dışarıda olması gerekirken siyasi kaygılarla içeride tutulduğu her gün, bir çeşit zulüm olsa gerek.