Galatasaray, Konyaspor karşısında üç golle, üç puanı aldı. Yunus Akgün’ün özgüveni yerine geliyor, Icardi zaten tabelayı boyamadan sahadan çıkmıyor. Torreira da işin fişini çekti. Altı haftada altı galibiyet…

Türkiye’de “seri katil” modundalar. Ama iş Avrupa’ya gelince… Orada bu hava yok. Okan Buruk’un elindeki kadro, ligde rakiplerini ezip geçiyor ama Avrupa’da sanki zincirlenmiş gibi. Neden? Çünkü Okan hoca, Türkiye’de oynadığı gibi çıkıyor sahaya. Burada iş görüyor; ama dışarıda aynı reçete, farklı sonuç veriyor.

Bakın, ligde topu sana teslim ediyorlar. Hadi kur, hadi oynat diyorlar. Zaten kalite farkı öyle ya da böyle işi çözüyor. Ama Avrupa’da öyle bir lüks yok. Orada rakip senin üstüne geliyor, pres yapıyor, hatanı kovalıyor.

Sen hâlâ ligdeki konfor oyunu oynarsan, tabelaya bakınca suratın düşüyor. Galatasaray’ın asıl sınavı Avrupa’da. Çünkü ligde “Aslan” olan bu takım, Avrupa’da kediye dönmemeli. Okan Buruk’un artık şunu fark etmesi lazım: Avrupa, Süper Lig değil.

Burada aynı şemayla çıkarsan, aynı taktikle gidersen duvara toslarsın. Avrupa için ayrı bir plan, ayrı bir disiplin şart. Sonuç mu? Ligde 6’da 6 harika, kimse küçümseyemez. Ama taraftarın gözü Avrupa’da. Orada ses getiren galibiyetler alınmadıkça, “Avrupa’da yok ama ligde aslan” manşeti bu takımın yakasını bırakmayacak.

BAŞKAN DEĞİŞTİ, ÇİLE BİTMEDİ

Bir memur çocuğu, Türkiye’nin en zengin ailesinden gelen Ali Koç’un yerine geçti. Saadettin Saran’ın Fenerbahçe başkanlığına gelişi başlı başına bir hikâye… Camia için yeni bir sayfa, taraftar için yeni bir umut. Ama şunu baştan söylemek lazım: Başkan değişti diye çile bitmez. Kasımpaşa maçı bunun kanıtı.

Daha 3. dakikada Asensio golü atıyor, “Bu maç farka gider” diyorsun. Rakip 45’te 10 kişi kalıyor, “Artık fişi çekerler” diye bekliyorsun. Ama olmuyor. İkinci yarıda Hajradinovic çıkıyor, tabelayı eşitliyor. Skor 1-1, Fenerbahçe yine kazanabileceği maçı heba ediyor.

Kenarda da işler karışık. Tedesco forvetsiz oyuna başlıyor. Elinde En-Nesyri gibi her hafta gol atan bir santrfor var, ama adam kulübede oturuyor. Onun yerine Talisca’yı santrfor kılığına sokuyorsun. Böyle teknik direktör tercihleri yüzünden Fenerbahçe yıllardır aynı kısır döngüde.

Yeni başkan çıkıp “Hocamızın arkasındayız” diyor ya… O cümlenin tribündeki tercümesi bellidir: Tedesco gidici! Kerem Aktürkoğlu’na da ayrı parantez açalım. Sahada var mıydı, yok muydu belli değildi. Büyük umutlarla Ali Koç sayesinde transfer edildi. Ama 2 maçta da hayal kırıklığı yarattı. Fenerbahçe’nin sorunu koltukta kimin oturduğu değil, sahada oynanan oyundur. Yönetim değişir, hoca değişir, ama futbol değişmezse hiçbir şey değişmez.

SERGEN'E FUTBOL DERSİ

Beşiktaş, kendi evinde Göztepe’den 3 yedi. Hem de öyle sıradan bir mağlubiyet değil; oyun üstünlüğü, disiplin, cesaret… Hepsi Göztepe’deydi. İzmir ekibi üçlü savunma sistemiyle sahaya çıktı, önde bastı, arkada sağlam durdu ve Beşiktaş’ı sahadan sildi.

Ama gelin filmi biraz geri saralım. Birkaç sene önce Sergen Yalçın, yorumculuk yaparken, Göztepe’nin bugünkü hocası Stanmir Stoilov futbol dersi verip şunları söylemişti: “Göztepe Teknik Direktörüne anlatsınlar 3 stoperli bir oyun nasıl oynanmalı, takım ön alan baskısı yaptığı zaman arka taraf nasıl durmalı, nasıl pozisyon almalı, takım oyunu kurarken üç stoperle nasıl oyun kuracaksın, bunları biraz takımına öğretsin bence.”

Sergen hoca, futbolculuğunda da teknik adamlığında da lafını esirgemeyen biri oldu. Ama bu kez söyledikleri geri döndü, tam kalbine saplandı. Çünkü Stoilov’un üçlüsü, Sergen’in “anlatsınlar” dediği bütün dersleri tek tek uyguladı. Ön alan baskısı mı? Var. Arkada doğru pozisyon alma mı? Var. Üç stoperle oyun kurma mı? Bal gibi var. Sonuç: 3-0! Hem skor tabelasında hem de futbol mantığında Sergen’e net bir tokat.