Fenerbahçe kazandı mı? Evet. Üç puanı aldı mı? Aldı. Ama soruyorum: Futbolun konuşulması gereken yerde biz neyi tartışıyoruz? VAR’ı, iptal edilen golü, hakemi, çizgide kalan topu… Bakın, maçın önüne geçen iki pozisyon var.

Biri Trabzon’un golü. Onuachu kafayı yapıştırdı, top ağlarda… Ama VAR devreye girdi: “Hocam bir bak.” dedi. Hakem ekrana gitti, seyretti. Karar: Faul! Soruyorum: Hava topuna çıkarken dirseğini açmadan nasıl yükseleceksin? Basketbol mu oynuyoruz biz? Futbol temas oyunu değil mi? Biz mi yanlış biliyoruz yoksa. Sonra geldik Fenerbahçe’nin pozisyonuna. En-Nesyri kafayı vurdu, top direkten yere çarptı.

Tribün bağırıyor: “Top çizgiyi geçti gol!” VAR bakıyor, inceliyor, karar: Geçmedi. Neye göre kime göre? Bana göre bal gibi gol. Sahi, 2025 yılında hâlâ “gol çizgisi teknolojisi” olmayan bir lig olur mu?

Transferlere milyonlar saçılıyor, statlara milyarlar gömülüyor, protokol koltuklarına servet akıyor. Ama futbolun adaletine gelince? Kasalar kilitli! Futbolun adaleti olmazsa, sahadaki emeğin, taraftarın coşkusunun ne anlamı kalır?

Bu ligde hâlâ ‘hakem öyle gördü, VAR böyle dedi’ diyerek koca camiaların hayalleriyle oynanıyor. Yarın bu karar bir şampiyonluğu belirlerse ne olacak? Yarın bir takımın kaderi bu teknoloji eksikliği yüzünden değişirse kim hesap verecek?

Galatasaray, Eyüpspor’u 2-0 yendi. Skor mu? Güzel. Ligde beşte beş mi? Harika. Ama oyun? İşte orada frene basıyoruz. Çünkü ilk 60 dakika sahada Cimbom yoktu. Pas hataları, temposuz bir orta saha, rakibe cesaret veren bir oyun…

İcardi’ye gelecek olursak. Sahada “Var mı, yok mu?” belli değil. Maç boyunca gezindi durdu. Ama büyük golcülük dediğin şey budur: Bir tane pozisyon, bir dokunuş, bir gol. Klas futbolcu böyle olunur.

Asıl kırılma anı ise Barış Alper’in oyuna girmesiyle yaşandı. O presi, o mücadelesi, o dinamizmiyle takımı fabrika ayarlarına döndürdü.

Yetmedi, asistini yaptı, taraftarla arasındaki buzları eritti. Barış sahaya girdiğinde Galatasaray’ın kimliği de geri geldi. Eyüpspor iyi direndi, oyunu tuttu. Ama sen Galatasaray’san bu seviyede rakibi kendi yarı sahasına hapsedeceksin.

Oyun üstünlüğünü ilk dakikadan hissettireceksin. İşte bu eksikti. Galibiyet var ama oynanan futbol hâlâ soru işareti.

Ve asıl tehlike burada: Süper Lig’de belki bu tempo iş görür. Ama Şampiyonlar Ligi’nde bu futbolla Galatasaray’ın işi çok zor. Orada rakip Eyüpspor değil, Avrupa devleri.

OYUN BU

Beşiktaş taraftarı Başakşehir maçında sadece üç puanı değil, aynı zamanda özlediği heyecanı da aldı. Maça kötü başladılar, evet. Shomurodov’un golüyle geriye düştüler, tribünler yine “acaba mı?” dedi. Ama futbol bazen tek bir kıvılcıma bakar. O kıvılcım El Bilal Toure’nin golüyle geldi. Ve ardından, Sergen’in büyük kumarı tuttu. Sonradan oyuna aldığı Cengiz 90. dakikada kafayı öyle bir çaktı ki sanki sadece topu değil, Beşiktaş’ın umutsuzluğunu da kaleye gömdü.

Bu galibiyet, Sergen’in ikinci döneminin “başlangıç manifestosu” oldu. Sergen’in Cengiz için söyledikleri ise herkesin gözünün önünden film şeridi gibi geçti. “Cengiz’i bana verin, 1 ayda ligin yıldızı yaparım.” Evet bu sözler Sergen Yalçın’a ait. Şimdi bu maçta bunun provasını gördük. İlerleyen süreçte Sergen gerçekten dediğini yapabilecek mi? Hep beraber göreceğiz.